Pekçok
yerde iddia edildiği gibi, din'i bilgi ve kaynaklar, bilimsel
gerçeklerle örtüşmez. Din'i bilgi ve yaklaşım, bilimsel bilgi ve
yaklaşımla tamamen zıttır. Din ve bilim birbirini beslemez, iddia
edildiği gibi dost falan da değillerdir. (Düşmanlardır demek
istemiyorum, düşmanlık ayrı birşey) Konu üzerine bu görüşteyim. Aksini
düşünen iddia eden arkadaşların fikir ve açıklamalarını duymayı ve bunun
üzerine konuşmayı çok isterim...
Görkem Öge 22 Temmuz 2015
dinin
dogmatik bilimin sorgulayıcı olması en temel farklılık zıt olmaları ve
ikisininde hayatı kendi bakışlarıyla açıklamaya çalışması çatışmaya
zemin hazırlıyor ama insanlık farklı görüşe saygı duymayı bir gün
öğrenecek mi ?
mimiuzay 23 Temmuz 2015
Dini bilgiler de,
Tanrı'nın din gönderdiği fikri de mantıkla örtüşmez. Zaten 3 İbrahim'i
din dışında peygamber gönderildiğini iddia den din yoktur. İnsan
mantığının ulaşabileceği limit nokta, evrende, insanı aşan bir bilgi
olduğudur.
Ali Uçar 23 Temmuz 2015
Bu linki devamli takip
ederseniz ve derin arastirmaya girerseniz aslinda bilim ile ilimin
celismedigini ayni seyi anlattigini farkedebilirsiniz...Evrensel isleyis
sistemi TEKtir...http://okyanusum.com/
Evrensel Sirlar 24 Temmuz 2015
Mimiuzay…
Sizinle hemfikirim ama bu fikrimizin konuyla zerre ilgisi yok.
Unutmayınız ki “Gerçeklere demokrasi ile ulaşılmaz!” Bunu açıklayıp sözü
uzatmayayım, anlayacağınızı umuyorum. Ali Uçar… “3 İbrahim'i din
dışında peygamber gönderildiğini iddia den din yoktur” iddianızda
yanılıyorsunuz… İslam, “Her ümmete uyarıcı gönderdik” der. Bu iddiaya
göre, başka galaksilerdeki akıllı yaşamlara da peygamber gitmiş olmalı.
Evrensel Sırlar… Verdiğiniz sitede, önerdiğiniz gibi derin araştırmaya
girmeme hiç mi hiç gerek yok. Çünkü orada derinleşecek hiçbir şey yok.
Astrolojiyi bilimsel bir disiplin olarak gören, “İnsanlığın oluş düzeni
ve sistemi Astroloji ilminde mevcuttur” gibi bir cümleyi içeriğine alan
hiç ama hiçbir kaynağı ve bu kaynağı bana öneren sizi de, en küçük
ölçekte bile ciddiye almam olanaksız. Zaten nerede “bilim” kelimesi
yerine “ilim” kelimesi kullanılıyordur, oradan hızla uzaklaşınız. Bunun
üzerine binlerce sayfa/saat konuşmuşuzdur. Bu başlığı açmamdaki esas
amaç zaten, “inanılacak” şeylerle “bilinecek” şeyleri ayırt
edebilmemizin önemi. Sizin bu ayırımı fark edemediğinizi görüyorum ve
umarım bir gün fark edersiniz diye umuyorum. Astroloji bilim değildir.
Astrolojinin her kelimesi, cümlesi, dayanağı, noktası virgülü baştan
sona “SAÇMALIK”tır… Aksini iddia ediyor iseniz, gerçekten akademik vasfa
ve kimliğe sahip tek ama tek bir kuruluştan çıkmış, astroloji üzerine
bir araştırma tez sonucu elde edilmiş kanıt, ispat gösteriniz. Tek bir
tane… Gösteremezsiniz. Buna göre siz astrolojiye “inanıyorsunuz”dur Buna
bir sözüm yok. İnanıyor olmanıza yani… Bu sizin tercihiniz. Ancak
inanılmak üzere tasarlanmış hiçbir şeyi lütfen bilimle karıştırmayalım.
Görkem Öge 24 Temmuz 2015
inanmak
ve bilmek ayrı kavramlar olabilir ama bütün algılarımız birbiriyle
bağlantılıdır.yani bazı insanlar bilmediği şeye inanmak istemez basite
indirgemekte istemez düşünceler komplekstir tıpkı nöron ağlarının
bağlantıları gibi.
mimiuzay 24 Temmuz 2015
Sevgili
Gorkem Bilen kimseye birsey ogretilemez...Bu sayfayi objektif olarak
bildiklerini bir kenara koyarak degerlendirmeyi denemelisin...Yoksa
kaybediceklerini hayal bile edemezsin...Bilim ve din birlikte olamaz
onyargilarinla ciddiye almamanin faturasini sonsuz bir hayatta
kaybedeceklerinle odersin...Tabii karar senin ve herkes kendi
secimlerinin sonuclarin yasar....Insan beyninin Evrendeki tum
frekanslari OKUYAbilecek ve desfire edebilecek kapasitesinden ve
bunlarin Noron aktiveteleriyle baglantilarindan haberi olmayan birinin
bilimsel konustugunu sanmasida ayrica cok tuhaf...Ve dinde kader adiyla
isaret edilen ALlahin Yaratma mekanizmasinin GAlaksilerden , KAranlik
madde denilen bilimin bugun algilayamadigi yapilardan, burclar denen
yildiz ve gezegen sistemlerinden gelen FOTONlarin,enerji parcaciklarinin
DNAlarimizi ve gezegenimizi devamli formatliyarak bizlerde
degisikliklere yol actigini ve duygulari, akil yetilerimizi, fiziksel
yetilerimizi, genetigimizi, tum enerjimizi etkiledigini bilmemek,
redetmek hele bugun kara cahil olmakla esdeger...Kucucuk AY bile
okyanuslari kilometrelerce gelgit yaptirirken, vucudunun fiziksel
bolumunun %90 i su olan bizler nasil etkilenmeyiz...Bunlar bile objektif
dusunen insanlara kapi acmaya yeter...Karar senin...Kimseye zorla
birsey tavsiye edilemez...Nacizane dost tavsiyesi yolladigimiz linki ve
soylediklerimizi ciddiye aliver...sevgiler
Evrensel Sirlar 24 Temmuz 2015
Görkem
Öge, dini bilgi ve kaynaklardan kastın nedir bilmiyorum ama ben
dinimizin kitabı olan Kur'an'daki ayetlerden Allah'ın, peygamberlerinden
sonra gelen en emin insanlar olarak bilim adamlarını gösterdiğini
okudum. Allah’ın bizler için gönderdiği kitabının başında kullarına
“Oku” dediğini, içindeki birçok ayette (Prof. Dr. Y. Nuri Öztürk
olsaydı, Kur’an’ın içinde kaç kez geçtiğini de söylerdi) aklımızı
çalıştırmamızı istediğini, aklını çalıştırmayanın üzerine pislik
yağdıracağını okudum. Ayrıca en büyük düşman olarak ne ateisti ne de
namaz kılmayanı konu etmediğini, dini ihtiraslarına alet edip insanları
sömürenleri ve sinsi emellerine ulaşmak için namaz kılanları ve kamu
hakkı yiyenleri lanse ettiğini okudum. Din ile bilim arasındaki
ilişkilere, söylentiler bazında değil de Kur’an içindeki ve Kur’an
dışındaki dini bilgilerin birbiriyle bağdaşıp bağdaşmadığını ve bağdaşıp
bağdaşmama nedenlerinin neler olabileceğini bilimsel kurallar
çerçevesinde araştırma bazında bakmak ve ondan sonra bir yargıya varmak
daha doğru olur diye düşünüyorum. Unutmamalı ki bilginin doğru olanı
değerlidir, doğru olmayan bilginin el üstünde tutulması değil elimine
edilmesi gerekir. Konu üzerinde sayfalarca bilgi alışverişi yapılabilir.
Ben din açısından giderek kısa bir açıklama yaptım. Bunun bir de bilim
tarafından bakılarak açıklaması var ki onun da düşündüğünün tersi
doğrultuda olduğunu biliyorum. Kolay gelsin
Cem Murat 25 Temmuz 2015
Din insanın bilinmeyen
karşısında güvenini artıran ve destekleyen bir kavramdır. Çoğu din; insanın,
günlük hayatındaki kontrol gücünü artırma ihtiyacından doğmuştur. Doğa
dinlerindeki büyülere, sihirlere, fallara, yıldızlara; çok tanrılı ve tek
tanrılı dinlerde dualar eklenmiştir. ( Bir kelimeyi- cümleyi belli bir sayıda
söyleten dualar ile sağlık, sıhhat, huzur, aşk veya başarı beklemek aslında
sihirin yeni bir görünümü olmuştur. Yani, (bence) şirktir.) Klan yaşamından,
şehir devletlerine yöneliş ile doğa dinleri çok tanrılı dinlere, büyük
krallıklar ve imparatorluklar ile de tek tanrılı dinlere yöneliş olmuştur.
Çünkü din aynı zamanda elit ve yönetici tabakanın toplumu daha kolay idare
edilebilmesi ve yönetebilmesi için düzen kurucu biçimlendirici olmuştur.
Özellikli biat ve itaat işlenmiş, sorgulamadan kabul etme yüceltilerek bir
meziyet olarak sunulmuştur…
Tek tanrılı dinlerin ilk dönemlerine yani topluma sunuldukları döneme bakarsak,
bir devrim gibi hepsi var olan düzenleme ve uygulamaları sorgulayarak,
eleştirerek işe başlamışlardır. Sorgulamayı, düşünmeyi öğütleyen ve destekleyen
dinler, tekelcilerin (ruhban sınıfın, (bizde hocaların, şıhların, efendilerin, bürokratların,
padişahların, din alimlerinin) kontrolüne geçtikçe sorgulamadan itaat
yüceltildi.
(Batı Rönesans ile bu dönemi geçerken, orta doğu hala aynı zihniyet dönemini
yaşıyor. Oysa İslam da sorgulama, okuma, düşünme esastır)
Din ile bilim arasındaki çatışmanın temeli de bu noktaya dayanır. Bilim hiçbir
konuda dogma zorlamaz. Bir durum ele alınır, sorgulanır, gözlemlenir,
tekrarlanır ve bağımsız farklı kaynaklarca da aynı süreç tekrarlanır … Her
seferinde aynı kesinlikle sonuç alınırsa bu durumun bir kural olduğu kabul
edilir. Eğer evrim gibi çok uzun bir süreci ele alıyorsa, gözlem ve
matematiksel mantık ile tümevarım yapar. Yine de tekrarlanarak gözlemleme
süreci çok uzun olduğu için günübirlik yaşayanların bolca saldırısına açık
olur. Üstelik canlı gibi çok fazla değişkene sahip bir nesne de temel kuralları
ve destekleyici ayrıntı kurallarda zor kurulur. Yine de elde edilen sonuçlar,
bir çok bağımsız gözlemcinin farklı sonuçları ile uyumlu olduğu için ana
kurallar çıkartılabiliyor. Yine de evrim, doğanın canlılar dünyasındaki kuantum
alanıdır. Yani size tek, net bir sonuç vermez. Olasılıklar ve değişkenlere göre
olası sonuçları verir. Bu yapısı ne yazık ki, bir çok firsatçı için saldırı ve
propaganda aracıdır.
Din ile bilimin ayrı olduğu ve kişileri zorladığı noktayı bu örnekleme ile
sanırım anlatabildim.
Bilim din ile çelişir mi? Bu tamamen subjektif bir konu. Eğer dine ya da bilime
yaklaşımınızda bunlardan birinin gözü ile diğerini değerlendirirseniz, elbette
çelişir. Ama eğer dini insanın bilinmezi
arayışı ve cevaplaması olarak ele alırsanız, bilim içinde aynı şeyi
düşünürseniz birbirlerini destekleyici
tamamlayıcı olurlar. Din size bilimin asla gitmeyi düşünmeyeceği yollarda bakış açısı ve yaklaşım sunar. Bilim ise bu
yaklaşımların doğruluğunu denetler…
Örneğin, tüm dinlerde başlangıçtan önce hiçbir şey yoktur. Sonra bir anda her
yer ışık olur ve her şey oluverir. Üstelik zaman kavramları da görecelidir.
Bilime göre her şey, tek ve homojen bir kaynaktan doğmuştur. Üstelik bu kaynak
zamanla farlılaşmış olsa da her yerdedir.
Bizim hatamız, canlılığı, cansızlığa göre çok üstün görmemizde. Oysa canlı
birimlerin uzun vadeli fizyolojik durumlarını özellikle enerji girdi ve çıktıları
açısından ele alsak; entropiye uygun olarak enerjinin ortalamaya dağılmasında farklı
bir yol olduğunun düşünebilirdik. Besleniriz enerji alırız, iş yaparız enerjiyi
dağıtırız. Ölürüz, yaşam boyunca depolanmış cansız maddeler ve kaynaklar daha
küçük birimlere dağıtılır.
Bu nedenle din ile bilim aynı kefede ele alınmamalı. Elma ile armut toplamak
olur bu. Eşdeğer, aynı, benzer değiller. Aynı sorulara farklı cevapları
olabilirler. Bunlardan işinize geleni kabul edebilirsiniz. Ya da
etmeyebilirsiniz.
Sonuçta ikisi de insanlığın bilinmeyene cevap verme çabasının ürünüdür. Her
ikisi de kendi koşullarına göre doğruları ya da doğruya yakınları içerebilir.
Mesela, eğer Planck uzunluğu şu an‘kinin iki katı olsaydı; sonsuza giden sabit
Pi sayısı farklı olabilirdi. Yani çapını veya çevresini bildiniz bir çemberin
diğer ölçüsü ve buna bağlı olan tüm trigonometri farklı olacaktı. Çünkü evrenin
eğimi farklı olurdu.
Yani sayısal değerlerin kesinliği için bile “ceteris paribus” var.
Burtay Mutlu 27 Temmuz 2015.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder