5 Mart 2016 Cumartesi

Çok boş yaşamıyor muyuz?

Şu aralar bilime ve evrime inanan biri olarak şunu demek istiyorum. Çok boş yaşamıyor muyuz? Ölümden sonra hayat yoksa,toprağa karışıp sonsuza kadar yok oluyorsak, Veya dünyaya kattığımız iyi şeyler elinde sonunda yeterliğini yitiriyorsa yaşamanın ne anlamı var ki ?
    Mami Burğaç 01 Kasım 2015


    Evrim insanın yaratılışının bir parçasıdır. Bize çok uzun süre gibi gelen bu zaman, sahibine göre bir an'dır. Sebepleriyle anlaşılsın ve ibret alınsın diye gösterdiği bu aşamalara inanılmaz. Ya bilinir ya da anlaşılmaz ve bilinemez. İnanmak, bilmek değildir. Anlaşılmayan şeyleri, sorgulamadan olduğu gibi kabul etmektir. (Ne yazık ki birçok açıkgöz de, inancın bu saflığını ve kabullenişini kendi doğruları ve/veya çıkarları yönünde kullandığı için, inanç konusu gereksiz bir tartışma içinde, bilimle çatıştırılmıştır)…

Bilim, temelini inançtan alır. İnancı doğrulamak ve kabul etmek için, kullanılabilinecek en tarafsız ve saf yolu arar. Yani matematik mantığı ile sorgular. Cevapları da aynı mantık süzgecinden geçirir. Ki bunlar çok sert ve şüpheci kıstaslardır. Bu sayede bulunan sonuçlarla doğruya ulaşılır. Bir sonraki sorgulamanın temel taşlarından biri olarak, bu doğru kullanılır. Böylece başka bir doğruya (bilgiye) ulaşılır. Bilimin bu yanı; yani şüphecilik, bağımsızca tekrarlanabilirlik, her seferinde aynı sonuca ulaşılabilirlik ve sürekli sorgulanabilirlik, insan düşüncesini, dolayısıyla insanı özgürleştirir. Bu da az evvel kast ettiğim inancı sömürenlerce hoş karşılanmaz. Çarpıtma, farklı yorumlama, doğru bir veriyi, (artık doğruluğu kesin olduğu için sorgulanamadığından) farklı bir şeyin doğrusu gibiymiş göstererek yıpratma ile kafaları karıştırmaya yönelirler. (Mesela "evrim ve göz" konusunun suiistimali gibi).

Yaşamımızın boş olmasına gelince, ölüm sadece bir aşamadır: Bedeninizdeki tüm parçacıklar 13.7milyar yıl önceden, tüm atomlarda yaklaşık 6 milyar yıl evvelden (güneşimizden önceki patlayan yerindeki güneşten) kaldı. Bedeninizdeki tüm moleküller 600 milyon yıldır, binlerce canlıda yer aldı. Siz, madde için sadece bir aşamasınız. Sizden sonra gene bir yerlere dağılacak.

Sizden geriye sadece soyut kavramlar kalacak. Yaptıklarınız, anılarınız, insanlarda bıraktıklarınızın izi kalacak. Bunların adı anılmasa bile, etkileri kalacak. Örneğin, MÖ 1.yy'da Romalı imparator August'un mısır'ı kendi toprağı ilan edip, tüm vergilerini şahsi malı sayması gibi. Bu sistemle, (en son Rusya'da 1840'larda kalktı) bütün ortaçağa ve dünya ( o zaman için bilinen) ya serflik sistemi üretim yapısına damgasını vurdu. Derebeylik sisteminin bu yapısı hala günümüzde çeşitli şekillerde, biçim değiştirmiş olsa da yaşamımıza etki ediyor. Ya da 5 bin yıl evvel annesine şiir yazan Sümerli çocuğun şiiri, ya da günümüze gelen efsaneler, şarkılar, destanlar, vs... Sonuçta eğer arkanızda sonrakiler için bir şey bırakmıyorsanız, gerçekten boş yaşamışsınız demektir. Bu da dinlerde anlatılan, nefsin galibiyeti demektir. Çünkü bu şekilde ancak idrak kabiliyeti pek olmayan canlılar hareket ediyor.

Yine de eğer ölüm sonrasını bir son olarak görüyorsanız, şunu düşünün, yaşamınız boyunca çıkardığınız tüm sesler uzayda titreşim olarak, nesnelerde bir kuvvet izi olarak sonsuza kadar kalacak. Zihninizden geçen tüm düşüncelerin ve rüyaların elektromanyetik dalgaları sonsuza kadar uzayda yol almaya devam edecek. Siz öldükten sonra bile bu elektro manyetik dalgaların bir kısmı, yollarına devam edip, bir şeylere (çarptıkları gök cisimleri) katılacak ya da etkileyecek. Ya bir üst boyut açısından bunların hepsi aynı merkezde toplu kalıyorsa?

Bana göre insanlar, ezelden beri gelen varlıklarında sadece şu an, o da hayat dediğimiz bu süre zarfında, kendi iradeleri ile bir şeyleri biçimlendirme, şekillendirme gücüne sahip oluyorlar. “Hayat” (bu izin) insanlara bunun için verilmiş. (Büyük ihtimalle diğer canlılara da bundan bir miktar bahşedilmiş ama en yoğun ve güçlü olanı, insanlarda...)

Bu nedenle "hayat" değerlidir. Ve arkanızdan bir şeyler bırakabiliyorsanız harikadır. ( Not, bence bir insanın geriye bırakabileceği en değerli eser de, evladıdır. Çünkü onu her şeye karşın, sevgiyle, itinayla biçimlendirmeye ve kendinden bir şeylere vermeye çalışır. Oda bunu çocuklarına aktarırsa... Bu zincir dağılarak (dalgalar gibi) yüzlerce yıl sonralara bile etki eder.) Yaşamınıza anlam katmak istiyorsanız; öğrenin, dinleyin ve tüm canlılara sevgi gözü (kalp gözü) ile bakın. Adil ve dürüst olun. Mutluluğu sahip olmadıklarınıza bakarak değil, sahip olduklarınızı kavrayarak hissedin. Her canlıya saygı gösterin. Kesinlikle yaşamının anlamını ve değerini kavrayacaksınız. Sevgi ve Saygılar (Felsefi bir soruya kendimce felsefi bir cevap oldu) Burtay Mutlu 03 Kasım 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder