Şu
aralar bilime ve evrime inanan biri olarak şunu demek istiyorum. Çok boş
yaşamıyor muyuz? Ölümden sonra hayat yoksa,toprağa karışıp sonsuza kadar
yok oluyorsak, Veya dünyaya kattığımız iyi şeyler elinde sonunda
yeterliğini yitiriyorsa yaşamanın ne anlamı var ki ?
Mami Burğaç 01 Kasım 2015
Evrim insanın yaratılışının bir parçasıdır. Bize çok uzun süre gibi
gelen bu zaman, sahibine göre bir an'dır. Sebepleriyle anlaşılsın ve
ibret alınsın diye gösterdiği bu aşamalara inanılmaz. Ya bilinir ya da
anlaşılmaz ve bilinemez. İnanmak, bilmek değildir. Anlaşılmayan şeyleri,
sorgulamadan olduğu gibi kabul etmektir. (Ne yazık ki birçok açıkgöz
de, inancın bu saflığını ve kabullenişini kendi doğruları ve/veya
çıkarları yönünde kullandığı için, inanç konusu gereksiz bir tartışma
içinde, bilimle çatıştırılmıştır)…
Bilim, temelini inançtan alır. İnancı
doğrulamak ve kabul etmek için, kullanılabilinecek en tarafsız ve saf
yolu arar. Yani matematik mantığı ile sorgular. Cevapları da aynı mantık
süzgecinden geçirir. Ki bunlar çok sert ve şüpheci kıstaslardır. Bu
sayede bulunan sonuçlarla doğruya ulaşılır. Bir sonraki sorgulamanın
temel taşlarından biri olarak, bu doğru kullanılır. Böylece başka bir
doğruya (bilgiye) ulaşılır. Bilimin bu yanı; yani şüphecilik, bağımsızca
tekrarlanabilirlik, her seferinde aynı sonuca ulaşılabilirlik ve
sürekli sorgulanabilirlik, insan düşüncesini, dolayısıyla insanı
özgürleştirir. Bu da az evvel kast ettiğim inancı sömürenlerce hoş
karşılanmaz. Çarpıtma, farklı yorumlama, doğru bir veriyi, (artık
doğruluğu kesin olduğu için sorgulanamadığından) farklı bir şeyin
doğrusu gibiymiş göstererek yıpratma ile kafaları karıştırmaya
yönelirler. (Mesela "evrim ve göz" konusunun suiistimali gibi).
Yaşamımızın boş olmasına gelince, ölüm sadece bir aşamadır:
Bedeninizdeki tüm parçacıklar 13.7milyar yıl önceden, tüm atomlarda
yaklaşık 6 milyar yıl evvelden (güneşimizden önceki patlayan yerindeki
güneşten) kaldı. Bedeninizdeki tüm moleküller 600 milyon yıldır,
binlerce canlıda yer aldı. Siz, madde için sadece bir aşamasınız. Sizden
sonra gene bir yerlere dağılacak.
Sizden geriye sadece
soyut kavramlar kalacak. Yaptıklarınız, anılarınız, insanlarda
bıraktıklarınızın izi kalacak. Bunların adı anılmasa bile, etkileri
kalacak. Örneğin, MÖ 1.yy'da Romalı imparator August'un mısır'ı kendi
toprağı ilan edip, tüm vergilerini şahsi malı sayması gibi. Bu sistemle,
(en son Rusya'da 1840'larda kalktı) bütün ortaçağa ve dünya ( o zaman
için bilinen) ya serflik sistemi üretim yapısına damgasını vurdu.
Derebeylik sisteminin bu yapısı hala günümüzde çeşitli şekillerde, biçim
değiştirmiş olsa da yaşamımıza etki ediyor. Ya da 5 bin yıl evvel
annesine şiir yazan Sümerli çocuğun şiiri, ya da günümüze gelen
efsaneler, şarkılar, destanlar, vs... Sonuçta eğer arkanızda sonrakiler
için bir şey bırakmıyorsanız, gerçekten boş yaşamışsınız demektir. Bu da
dinlerde anlatılan, nefsin galibiyeti demektir. Çünkü bu şekilde ancak
idrak kabiliyeti pek olmayan canlılar hareket ediyor.
Yine
de eğer ölüm sonrasını bir son olarak görüyorsanız, şunu düşünün,
yaşamınız boyunca çıkardığınız tüm sesler uzayda titreşim olarak,
nesnelerde bir kuvvet izi olarak sonsuza kadar kalacak. Zihninizden
geçen tüm düşüncelerin ve rüyaların elektromanyetik dalgaları sonsuza
kadar uzayda yol almaya devam edecek. Siz öldükten sonra bile bu elektro
manyetik dalgaların bir kısmı, yollarına devam edip, bir şeylere
(çarptıkları gök cisimleri) katılacak ya da etkileyecek. Ya bir üst
boyut açısından bunların hepsi aynı merkezde toplu kalıyorsa?
Bana göre insanlar, ezelden beri gelen varlıklarında
sadece şu an, o da hayat dediğimiz bu süre zarfında, kendi iradeleri ile
bir şeyleri biçimlendirme, şekillendirme gücüne sahip oluyorlar.
“Hayat” (bu izin) insanlara bunun için verilmiş. (Büyük ihtimalle diğer
canlılara da bundan bir miktar bahşedilmiş ama en yoğun ve güçlü olanı,
insanlarda...)
Bu nedenle "hayat" değerlidir. Ve arkanızdan bir şeyler
bırakabiliyorsanız harikadır. ( Not, bence bir insanın geriye
bırakabileceği en değerli eser de, evladıdır. Çünkü onu her şeye karşın,
sevgiyle, itinayla biçimlendirmeye ve kendinden bir şeylere vermeye
çalışır. Oda bunu çocuklarına aktarırsa... Bu zincir dağılarak (dalgalar
gibi) yüzlerce yıl sonralara bile etki eder.) Yaşamınıza anlam katmak
istiyorsanız; öğrenin, dinleyin ve tüm canlılara sevgi gözü (kalp gözü)
ile bakın. Adil ve dürüst olun. Mutluluğu sahip olmadıklarınıza bakarak
değil, sahip olduklarınızı kavrayarak hissedin. Her canlıya saygı
gösterin. Kesinlikle yaşamının anlamını ve değerini kavrayacaksınız.
Sevgi ve Saygılar (Felsefi bir soruya kendimce felsefi bir cevap oldu) Burtay Mutlu 03 Kasım 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder