5 Mart 2016 Cumartesi

Şu evrimi bana bir açıklar mısınız ?

şu evrimi bana bir açık ar mısınız ama öyle saçma sapan olduğu gibi kabullenilmiş dogmalar ile değil eğer evrim bilimse ki bunun bilim olduğunu savunanlar var ispat isterim küçük kafalı aptallar biyolojik şeylerden bahsettiğimi sanmasın eğer evrimle var olduysa bigbang nereden geldi ;
halil Demirci
05 Mayıs 2015

Evrim nedir? Neyi amaçlıyor? Neden doğanın içinde bir işlevi vardır, kendi kararınızı verirsiniz.
Bilmek ile inanmak arasındaki fark bilgidir. Evrime inanıp inanmamak size kalmış. Ama evrimle ne kast ediliyor, ne anlatılıyor bilmeden, sadece inanç çerçevesinden olayı ele almak beyhude'dir.

Evrimi anlamak istiyorsanız önce bu konudaki iddiaları, hem olumlu olanları hem de olumsuz olanları iyice anlamalısınız. Kanıtları ne? Neye dayanıyorlar? Bilgileri oluşurken hangi aşamalardan geçmişler? Vardıkları sonuçları kanıtlayabilmişler mi? Bilimsel anlmada bir kanıt çok zordur. Sadece bir kişinin ya da grubun belli bir zamanda yaptığı çalışmanın sonucu hiç bir şey kanıtlamaz. Aynı deneyi aynı koşullarda, farklı zamanda farklı kişilerde yaptığı zaman aynı sonucu bulursa ele doğru olarak ele alınır. Eğer bir de koşulların değişmesine rağmen farklı zaman ve koşullarda da benzer sonuçlar alınıyorsa o zaman tamamen doğru olarak nitelenebilir.

Yani ispatınızı ya da ispatlanmayacağını başkalarının bilgilerinden değil, kendiniz bulcaksanız. Araştırın, sorgulayın, düşünün, mantık yürütün. Neden, niçin, nasıl sorularını sorun. Aldığınız her cevapla, yeni bir soru üretemiyorsanız, yanlış yola sapmışsınız demektir.

Burtay Mutlu
05 Mayıs 2015



Sayın Yalçın Şenel'e verdiğim cevaba bakabilirsiniz. Tam olarak istediğiniz olmasa da, en azından olayı nasıl inceleyebileceğiniz konusunda fikir verebilir.

Biz biyolojide her konuda kendimizi(pirimatları) gelişmiş olarak açıklıyoruz peki bu gelişmişlik kime göre? Ya örneğin bir arche ya da bir halkalı solucan gelişmişse? Benim anlam veremediğim daha basit yaşayıp doğaya ayak uydurmak mı gelişmişliktir yoksa organizması çok dokuları organları olan ve doğayı kendimizinmiş gibi kullanan insanlar mı gelişmiştir?
Yalçın Şenel 04 Mayıs 2015



 Gelişmiş, üstün, mükemmel olma kavramı, evrim'in fark edildiği zaman içine yaftalanan, evrim düşüncesine ait olmayan bir bakış açısıdır. Evrim açısından her canlı zaten mükemmeldir. Kendi açısından gelişmiştir.

Ancak Darwin'in üzerinde durduğu şey, şartlara ve koşullara göre canlıların sadece bireysel olarak değil, tür olarak ta adaptasyon sürecinden geçmeleri ve bunu mükemmel şekilde gerçekleştirmeleriydi. Yani canlıları değil, değişim ve uyum sürecini mükemmel olarak tanımladıydı.
 Her canlı gibi, her türün varoluş amacı da soyunun devam etmesi, gelecek kuşaklarının yaşamasını sağlamaktır. Nasıl bireysel açıdan her canlı, değişen koşullara adapte olursa (yaşamını sürdürmek için), her “tür” de aynı şeyi yapar. Tabii ufak bir farkla, bir tür ile o türün bir bireyinin yaşam süreleri farklı olduğu için değişim süreci ve etkileri de farklıdır.

Eğer şartlar bir canlının varlığını sürdürmesi için yeterliyse, evrilmesine gerek kalmaz. (Tek farkla insanın evriminde, insan kendi şartlarını sürekli zorlayıp, kendi varlığını kendisi, açgözlülüğü ve hırsı ile sürekli tehlikeye attığından, insanın evrimi biraz daha farklı olacak gibi.)  Peki, “evrimin canlıyı mükemmelleştirdiği düşüncesi, bakış açısı nasıl eklendi?” derseniz... O dönemin en önemli özelliği kapitalist ekonominin güçlenmeye başladığı ve sömürgeciliğe, tüketim toplumları için kaynakların paylaşım kavgasının ilk dönemleriydi.

Güçlü olan zayıf olanın elindekini almaya, kaynaklarını, imkânlarını tüketmeyi doğal hakkı olarak görüyordu.  Keza doğa’ya bakışları bile, "doğayla savaşmak, bilim vasıtasıyla doğayı yenmekti"
Bilime olan inanç ve doğanın alt edileceği, ehlileştirileceği düşüncesi hâkim kılınıyordu. Bu sayede doğal kaynaklar rahatça tüketiliyor, kapitalist sermaye büyüme, gelişme için yeni ekonomik kaynaklara yönelebiliyordu. (Bu arada günlük tüketimi 1,5 dünya günü üretimi geçen bir çekirge sürüsüne döndük.  Doğanın içine ettik. Diğer canlıların yaşam hakkını ret ettik. Her şeyi insanın emrine verilmiş bir araç statüsüne indirdik)

Ancak aynı şekilde fabrikalarda üretim artışını karşılamak için tüketici bir toplum da gerekiyordu. Üstelik fabrikalarda artık en azından temel düzeyde eğitim almış kişilere duyulan ihtiyaçta artıkça, milli eğitim sistemleri de güçleniyordu. En başta Amerikan ve Fransız devrimi ile başlayan ve milliyetçilik akımları ile yayılan insan hakları düşüncesi de bu toplumlara yerleşiyordu. Öyle ki, savaşan uygar uluslar kendi aralarında bu kurallara uyarak, çatışma şiddetini ve zararını en aza indiriyorlardı. En azından savaşları centilmenler savaşı oluyordu. Ama aynı centilmenliği bir Afrikalıya, Çinliye, Kızılderiliye asla gösterme ihtiyacı duymadılar. (Bu dönemde Yunanlıların demokrasiyi kendileri için geliştirmiş olmaları gibi, kendileri için geçerli ve rekabet ettikleri diğer sanayileşen uluslar ile de çatışmaları en aza indirecek yeni kavramlar da üretiliyordu. Bu nedenle de 1nci dünya savaşında teknoloji ile toplu imha yöntemleri gelişince ve hele sivil halkta savaşa dâhil olunca, uygar batı dehşete düştü. Ama yine de yaptılar, daha da geliştirdiler.)


İşte böyle bir dönem de evrimin fark edilmesi gene bu zihniyetin işine yaradı. Çünkü insan haklarından bahseden, Tanrı adına iyilik ve doğruluk yapan, adaleti, medeniyeti yayan bir toplum olarak dünyaya yayılırken, önlerine çıkan engelleri yok ederken kullanabilecekleri bir bilimsel gerçek daha olmuştu.
Böylece kendilerini, gelişmiş mükemmel olarak tanımladılar. Sanayileşmemiş ülkeleri de geri, uygarlaşmamış, hatta insan olma sıfatına tam layık olmayan insanımsı varlıkların ülkesi olarak tanımladılar. Bu şekilde kendilerine ve toplumlarına, o ülkeleri sömürürken, insanlarını kullanırken, doğru olan, haklı olan, onlar içinde uzun vadede faydalı olacak işler yaptıklarına, inandılar, inandırdılar. Evrim bu kişilerin gerek ahlaki gerek ise dini açıdan kendilerini rahat hissetmeleri için bir araca çevrildi. Aynı zamanda Din’de saldırıya uğradı. Çünkü dinler tüm yaratılmışları eşit görür. İnsanları ayırmaz, İnsanı vicdanı ile de değerlendirme yapmaya zorlar. Bilim de zarar gördü, daha sonra kafatasçı, ırkçı düşüncelere de temel alındı.

Oysa evrim, canlının tür olarak değişen koşullara mükemmel uyum yeteneğini ve bunun o türün bireyleri üzerindeki etkisini, getirdiği değişimleri ele almaktadır.

Burtay Mutlu 05 Mayıs 2015

============================================================



Soru: Evrim doğru ise önümüzdeki milyonlarca yıl dünya hala ayaktaysa bizler gibi akıllı canlılar evrilebilirmi?
Bertuğ Kandır 22 Nisan 2015

Evrimi, entropinin doğal bir sonucu olarak ele alın. Sürekli maddeler yer değiştiriyor, geçici olarak sistemlere katılıp ayrılıyorlar ve her seferinde yeni sistemler oluşturuyorlar. Maddeler için güneş sistemlerinin oluşması, patlaması, yeniden sistemlerin oluşması da bu açıdan evrimdir. Şu an dünya üzerindeki tüm maddeler, güneşimizden önceki başka bir güneşin patlamasından kalan maddeler. Onun daha büyük olduğunu düşünürsek, ömrü daha kısa idi. Yani o da çok daha büyük bir yıldızın kalıntısından oluşmuş olabilir.

Canlılar içinde evrim benzer, her canlı türü içinde bulunduğu sisteme adapte oluyor ama sistemler değiştikçe, o da değişiyor. Ama esas sorunuza gelirsek, akıl. Dünya üzerinde halen, insandan başka akıllı ve zeki canlılar var. Örneğin, kargalar, yunuslar, ahtapotlar, şempanzeler, kediler, köpekler hatta karıncalar. (Karıncalar ve arılar sibernetik zekâ için çok önemli örnekler, tek başına iken bir baytlık zekası olsa bile, koloni halindeyken milyonlarca baytlık veri işleyip, sistemler organize edebiliyorlar.) Buradan "Aklı", bilgi iletişim ve işleme, değerlendirme olarak yorumlayabiliriz. Buna göre de değişen şartlara tutum, davranış ve duygusal tepki olarak "anlık”, evrimsel gelişim olarak aktarılmış bilgi olarak "süreç" içinde cevap veriliyor. Bilinci ise, bunun farkında olma ve yönlendirilebilmesi olarak da ele alabiliriz. Şu an dünya üzerindeki mevcut canlıların içinde bilinç düzeyi en yüksek olanı insanlar.

İnsan ise buna zorlandığı için ulaşmıştır. Yani değişen koşullara uyum çerçevesinde, hayatını devam için en verimli yollardan biri olarak geliştirmiştir. Dini açıdan ele alırsak bunu, Allahü Teâlâ’ (C.C.) nın insanı yaratmasının bir parçası olarak ta düşünebiliriz.  Sonuçta O'nun için sadece "bir an" bile değil bu süreç, her şeyi sebepleri ile yarattığını da düşünürsek, insanı yaratmasının da benzer sürece tabii olması doğal olmalı.

Tabii burada "insan olmak" ne demek? Sorusu geliyor. Eğer beyniniz bir köpeğe nakledilse, bu düşünce, bilgi ve bilinç ile dünyayı görseniz, ( beyin naklinin önündeki engeller biyolojik sadece ama uygun teknoloji olası ), siz hala insan mısınız? Yoksa köpek mi? Doğal olarak insansınız. Çünkü insanı insan yapan şey, vücudu değil, bilinci ve aklıdır. 

Geçmişte milyonlarca yıllık süreçte, dünya üzerinde başka canlılar oluşmuş ve bizim gibi kendi kendilerini yok etmiş olabilirler. İnsanın kökeni en fazla 8 milyon yıl. Homo Sapiens'ın ki 200 bin yıl, Modern uygarlığın ki 5 bin yıl. Şu anki teknolojimizin ki ise, 200 yıl. Bu gidişle kendi kendimizi yok etmemize de 200–300 yıl var. (Bu dünyayı tüketim düzeyiyle)

En kalıcı atık madde plastik, doğada 1000 yıl kadar kalabiliyor. Yani dinozorlardan bu yana 65 milyon yılda, her 10 milyon yılda bir akıllı bir canlı (insan) oluşsa 6 defa olabilirdi. Dünyanın üzerinde 500 milyon yıldır ortalama yaşam olduğunu düşünürsek bu 50 defa mümkün olabilirdi. Ve hiç bir kalıntıları kalmazdı, hepsi çözünmüş olurdu doğada.

Yine de bilinçli akıl kolay oluşan bir şey değil. Yoksa dinozorların 300 milyon yıllık hâkimiyetinde en azından ya da aradaki süreçte akıllı bir canlı gelişebilirdi.  Bunu akıllı bir canlı oluşumu için gerekli ve yeterli bilginin DNA da daha birikmemesine bağlayabiliriz. Ya da daha büyük bir ihtimalle zekânın ve aklın gelişmesi için canlıları zorlayacak ağır koşulların oluşmamasını veya oluştuğunda ise canlıların buna adapte olma sürelerinin yetmeden, türlerinin yok olduğuna bağlayabiliriz.  Belki de uzaylılar olarak nitelene UFO'lar belki de dünya da yetişmiş ve ayrılmış bir ırkın dünyayı tekrar ziyaretleri, ilgileri olarak da düşünebiliriz.  Her şey olası, ama kesin değil. Aynı şekilde gelecekte, homo sapiens'in yerini alabilecek başka bir akıllı canlı türü, başka bir insan ırkı, mümkün.  Bu tamamen şartların zorlamasına, canlının uyum yeteneğine ve tercihlerine ve zamana bağlı bir şey...
Olmaz da, olur da demek mümkün değil.______






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder