inanç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inanç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Şubat 2018 Cumartesi

Çin ve Geleceği


Kişiler, toplumları ve yönetimlerini kendi deneyimlerine göre değerlendirirler. Batılı bakış açısıyla Çin'i değerlendirirken de uzmanlar "kendi doğruları" üzerinden Çin'i değerlendiriyorlar.

Sadece insanların değil, toplumlarında bir ruhu, anlayışı ve belleği vardır.
Toplumsal ruh, bireylerin farkında olmadığı ve hatta katılmadıkları fikirleri ve düşünceleri de taşıyabilir.
Bu toplumsal bellek sayesinde olur. Sosyolojik bir olaydır.
Toplumların devlet sistemlerindeki bellek ise onların devlet gelenekleri ile şekillenir. Çin'in devlet geleneği ise binlerce yıllık temele dayanıyor.
Zaten binlerce yıllık devlet geleneği olan toplumlar dünya üzerinde çok az.
(Çin, İran, Türkler, Hintliler devlet gelenekleri 3000-5000 yıllık geçmişleri var. İngiltere başta olmak üzere Avrupa devletlerinin ki bunlara kıyasla genç  devlet gelenekleri. Bahar ile  kaosa düşen Arapların ise geçmişle bağlantılı bir devlet gelenekleri olduğundan söz etmek çok daha zor.)

Geçmişten bu yana Çin'in devlet yönetim sistemlerine baktığımızda, hakim bir güç altında toplanmış ve zaman zaman birbirleri ile rekabet de eden alt güçlerin, klanların yönetim bölgelerinden oluştuğunu görüyoruz.

Günümüzün modern komünist Çin'inde bile bu yapı korunmuş ve adapte edilmiş durumda.
Bu aynı zamanda bir gelenek. Ayrıca Çin toplumu aşırı nüfus baskısı ve kısıtlı kaynaklarla yaşamaya alışmış bir toplum. Üstelik dış kaynaklı baskılara da ister fiziksel, ister ekonomik olsun binlerce yıl dayanmış ve kültürel normları içine yerleştirmiş bir toplum.

Gelecek yıllarda dünyanın kısıtlı kaynaklar altında aşırı kalabalık nüfusları idare etmek zorunda kalacağı ve gruplar arasında kaynak paylaşımından dolayı çatışmaların çıkacağı kesin.

Batılıların Çin'e önerdikleri demokratikleşme ise, kendi anlayışlarına göre olan bir demokratikleşme. Oysa günümüzde, demokrasi kapitalist liberalizm altında engelleyemediği haksızlıklar ve eşitsizlikler nedeniyle, dünya da ciddi taraftar kaybeden bir kavram. Batı'nın kendilerine uygun gördükleri demokratik değerleri, başka ülkelere gerekli görmedikleri ve demokratik reformların daha çok bunlara ve uzantıları şirketlere pazar ve kaynak sağlamak için kullanıldığı daha çok görülüyor.

Söz gelimi, Afganistan, Irak ve Suriye olayları aslında tamamen enerji yolları güvenliği ve kontrolü üzerindeki çatışmaların sonucu...

Çin'in gelecekte de devam edecek bir kaç önemli sorunu var.
İlki, Enerji... Afganistan'daki yolların kapalı ve güvensiz oluşu nedeniyle Ön Asya'nın, Arap Yarım adasının ve Kafkasya'nın doğal gazına
(Hindistan da kısmen aynı sorunla karşı karşıya) ulaşamıyor.
İkinci en büyük kaynak olan Rusya ise Sibirya'daki ikinci kuyusundan değil, AB'ye gaz verdiği 1nci kuyudan aynı fiyatla gaz vermekte ısrar ettiği için, buradan da faydalanmıyor.
Yakın çevresinde ise bu tür çıkartma maliyeti düşük doğal gaz kaynakları yok. İhtiyacının önemli bir kısmını sıvılaştırılmış gaz olarak karşılıyor ki, en büyük doğal gaz üreticilerinde ABD'den 2020'lerden sonra gelecek sıvılaştırılmış doğal gaz bağımlılığı yüksek olacak gibi...
Çin bu yüzden nükleer santral projelerine ağırlık veriyor. Ancak gerek üretim için, gerek ise gelir seviyesi artan nüfusunun tüketim ihtiyacı için bu kaynaklar yeterli olmayacaktır.

İkincisi, yüksek nüfusun gelir düzeyinin artışı ile iç tüketimde biriken ekonomik kaynakların ciddi bir kısmının Çin sınırları dışına
(ithal ürünlerle) çıkması olacaktır. Oysa, aynı zamanda dünyanın fabrikası olarak Çin'in ulaşmadığı pazar kalmadı gibi. Gelişmiş ülkeler iç pazarlarını yüksek kalite standartları ve telif hakları gibi yan uygulamalarla ya da vergilerle zaten koruyorlar.

Çin'in yönelebileceği pazarlar ise sadece gelişmekte olan ülkeler kalıyor. Çünkü burada hem artan nüfusla hem de bu nüfusun gelir seviyesindeki artışla tüketim de artıyor.
Ancak nüfus ve tüketim artışı, hem üretimin de hem pazarlama da hem de tükettikten sonra çevreye çok ciddi  yan etkileri oluyor. Bu yan etkiler sadece o ülkeleri değil, Çin'de dahil tüm dünya'yı olumsuz etkiliyor.

Kırsal kesimden, kentsele göç aynı zamanda sanayileşmenin ucuz işgücü sağlama yöntemidir.
Sanayi şehirlerinde yaşayan ve uzun yıllar sonucu gelir seviyesi artan işçilerin özellikle sendika gibi organize hareketleri ile üretimdeki maliyetleri artıyor. Oysa, kırsaldan gelen çiftçi, çok daha ucuza mal olsa da, köyündekinden daha yüksek bir gelire kavuştuğu için düşük ücretle çalışmaya razı oluyor.
Bu zaten endüstrileşmenin ana maliyet düşürme araçlarından biri olmuş hep...

Bunun sonucunda da kentlerdeki yapılaşma ve barınma ihtiyacı artıyor. Sonuç, şehirlere yakın bölgelerdeki tarıma uygun alanlar, imara açılarak kaybediliyor. Bu seferde şehirlerin taze ve ucuz gıda kaynaklarına erişimi azalıyor ve gıda maliyetleri
(yol, depolama, pazarlama) artıyor.

Bu da gelir seviyesinde artışa ihtiyaç doğuruyor.
Çin'in bu sorunlarla gelecekte daha fazla mücadele etmesi gerekecek.

Üçüncü olarak, her toplumun yaşam refah seviyesindeki artış ile kaynak paylaşımında gruplaşmaya, katmanlaşmaya yönelmesi. Sahip olunan kaynak ve imkanların korunması ve geliştirilmesi için eşdeğer konumdakilerin oluşturdukları sosyal yapıların örgütlü olarak yönetime nüfuz etmeleri ve yönlendirmeleri. Çin bu açıdan çok müsait bir kültürel geleneğe sahip. Zaten bu yüzden yozlaşmaya ve yolsuzluğa açılan ve sert uygulamalar yapılmasına rağmen, yönetimdeki korozyonla başa çıkmak çok zor oluyor.

Böyle bir toplumsal yapıya batı tipi bir demokrasi gelirse, insanların değil, sadece belli grupların refah seviyesi artacaktır. Ayrıca çıkar gruplaşmaları artacaktır. Üstelik bu kadar kalabalık bir yapıdaki düşünce farklılıkları da, daha farklı gruplaşmalara ve çatışmalara neden olacaktır.
Bu nedenle batı tipi bir yönetim yapısı, Çin'in sonunu getirir.

Bence Çin insanı bunun bilincinde... Binlerce yıllık devlet geleneğinin adapte edilmiş bu hali daha uzun süre devam edecektir.
Evet... Tayvan, Güney Kore'de benzer gelenekten gelip hızlı bir şekilde ve neredeyse sorunsuzca batı tipi demokrasilere geçtiler. Ama hem aldıkları dış desteğin, hem de düşük nüfuslu oluşlarının
(Çin'e oranla) önemli bir katkısı var bu dönüşümlerinde...

Çin geleneklerine adapte ede ede değişmiştir. Bundan sonraki değişimi de buna benzer olacaktır.
Gelecekte Çin şirketlerinin ve yönetimlerinin, Çin'in eski yerel yönetim girişimleri gibi kendi tabanlarını belli bölgeden insanlardan oluşturarak, onların ortak bir girişimi olarak piyasa da ağırlık kazanacaklarını düşünüyorum.
Şirket içi yönetim ve yönetime katılma, demokratikleşme ve eşitlik ihtiyaçlarını bu şekilde doyurabilir.
Kişiler demokratik talep ve ihtiyaçlarını bu şirketler üzerinden gerçekleştirebilirler.
Bu hem geçmişleriyle, hem de komünist sistemle kazandıkları deneyimleriyle çok daha uyumlu gibi...
Ama Çin'in bir an önce "Sürdürülebilir Ekonomi" ye dayalı bir yapılaşma içinde acil planlara başlaması gerektiğini düşünüyorum.

China and Political Science (https://www.coursera.org/learn/chinesepolitics1 ) İlk bölüm sonu, görüşlerimdir. 24.02.2018
===========================================
Future of Chinese Community

People evaluate societies and governments according to their own experience. I think, when Westerner experts consider about China, they appreciate the China through their "own truth".

I think also, there are always a spirit of all societies with comprehension and common-long lasting memory, not only people.

This social psyche can carry ideas and thoughts of the society that individuals are not aware of it, or even do not attend it.
It happens through by social memory. It's a sociological one.

The memory in the state government systems of the societies are shaped by their state traditions of history.

China's has  a state tradition , which is based on thousands of years of history.
Societies that are already state traditions for thousands of years, are very few in the world.

(China, Iran, Turks, Indians state traditions have 3000-5000 years history.Discontinued states like Egypt(?),Romans are a few younger.
Governmental tradition of most European states are very young except Britain... Which generally have formed and specialized in governance after Renaissance.
 The Arab's state traditions are very young  comparatively to them. The situation after The Arab Spring ia a clue for it.)


When we look at the state administration systems of China since the past, we see that the lower powers that are gathered under a dominant power. Sometimes these minor powers had competed with each other as the administrative regions of the clans.

Even in today's modern communist China, this structure is preserved and well adapted. Because, It's an adopted tradition also at the same time.
Chinese society has been accustomed to living under extreme population pressure with limited resources.

Moreover, this society has been accustomed to repressions which are outsourced or internal by embracing as cultural norms them which are  physical or
to survive thousands of years. 

In the coming years, the world will have to handle with struggles due to overcrowded people under limited resources. There will be clashes break out due to resource sharing among the groups.

I think, the proposed democratization and reforms to China are inappropriate.

Also in nowadays, due to the increasing injustices and inequalities between peoples and also states under capitalist liberal economic systems, the concept of democracy is a losing concept of belief in societies.

Every day, the number of people are increasing which are think that both their needs-thought and they are not represent in their in their governments and in the national assemblies.
(Today being a politician is very expensive for an ordinary citizen, generally. So as, if being a politician were left in the hands of a class or group who have also economic power.)

Also the suggested democratic values as humanism, equality, justice, human rights, etc. seems as valid as only for some deserved societies.

The others are generally being free market and resource as raw or human source for international companies to supply this life standard level as expendable.

Speaking of which, the events of Afghanistan, Iraq and Syria are in fact the result of the conflicts over the security and control of energy pipes ...

China has a few key issues to continue in the future.

The first one is energy.

Due to the closed pipe roads because of being insecure in Afghanistan, china can not buy natural gas from the frontier Asia
(Uzbekistan, Turkmenistan, Azerbaijan) or the Arabian peninsula... (India is facing with the same problem from Russia).

The other option source is Russia. But she is insisting on selling natural gas from the same well with EU with same price instead of the second well in Siberia.

So that, China gets its need natural gas generally as liquefied.
As a biggest
(but not selling abroad) natural gas producer USA, can be the first source for China after 2020's when the USA gas trading companies will be ready to export liquefied natural gas. (Installing natural gas pipes is the most expensive part of investment. But also it gives dependence to seller and buyer.)

Therefore, China focuses on nuclear power plant projects. However, these resources will not be sufficient for the need for production for export and internal consumption. When the income level increases, the energy consumption is raising much more several.

The Coal mines are not preferable unless there is other choice, due to high pollution problems.
The wind, waves, solar are not efficient to supply the demand.

Secondly, by increasing income level, there will be more consumption for imported goods and trades. This means there will be less money accumulation.

Until now, china has collected the money generally by exporting abroad but consuming domestic products. It will be changed. The money will use not only for technology or branded-license rights or intermediate goods, but also for luxury goods or entertainment vacations.

As third, by with drawing credited money from world markets, the protection walls and instructions are raising as customs duties, quality standards, materials used, quotas or even production constraints within the same economic unions.
This means exporting the Chinese goods into the industrialized countries will be with difficulties.
Because of that, China has developed a good strategy to reaching the markets of developing countries. Which have generally high increasing population with their demands.
Now while supporting them as technological and educational also for economical and infrastructural developing, the China also build new markets and resource for new kind enterprises.

But until when? Because the China is already like the fabric of all the world. And there is less place where the Chinese goods do still not enter in the world...
In fact, the aim of trade is meeting mutually needs. Not only selling more and obtaining more resource for producing more to sell. Because the resources and abilities are limited.
Pushing on these conditions causes only enforced countries and the world with more expensive environmental problems.


As a fourth, the migration from rural to urban will cause some social problems. At first, this migration is the most used and cheapest way to decrease the production costs for all the history of industrialization. 
The new workers who came from rural is always ready to work with less income
(which is always higher than his/her old rural income) than old and organized (in unions) urban workers.

By this migration, the life standards in cities  are decreasing. Because there is more need for constructions for settlements, houses, roads with their environmental and infrastructure problems.
Also, the used land for buildings will cause some unseen obstacles. For example, at first the cultivated lands is used for building construction. So that, the food sources nearby the cities will be  disappearing.  The food will come from long away productive areas. Then the demand for roads, stores with refrigerators, package, stocks  will increase for supplying fresh and safe food.

At first, it seems as new business, in fact this means also the increasing environmental problems  because of lost agricultural lands.
Also, I think that, China should start urgent plans for based on "Sustainable Economy" as soon as possible.

As Fifth, The Chinese people are already accustomed already to be in a group or in a caste layer. This seems also a part of traditions.
It seems that power associations and solidarity have been generally existed around an aim-ideology or  society of a territory...

People are used to impact to their local officials according to their statue and position by demanding  or protesting.

In fact, I think, all the government system is based on this structure.

Of course, this structure is open for abuses but not more than other countries. Despite the harsh measures taken in the fight against corruption, it is certain that the fray will continue. Because the same problem exists in different levels  at all human societies.

 On the other side, like a crowded population, struggling and putting in an order needs and demands  are not possible in another system.

If a proposed social structure comes, under a politic reform like  a western type of democracy, the welfare level of only some certain groups of people will increase.

There will be also increasing at interest groupings. Which was born from conflicts and differences in thought.

And you can think that, there will be lots of groups in a crowded society which discussing and conflicting with each other.
Managing and governing like a society is very hard.

For this reason, I think, a western-style management structure is not suitable and reliable for China.

Yes ... Taiwan and South Korea come from a similar tradition and smoothly passed to western type democracies. But there is an important contribution for both as foreign support and low population (compared to China) in these transformations ...

(Also, is the only way for the humanity the westernized democracy? This should be debated.)


I think, the Chinese people are aware of that ...
This governing system will continue with some relaxing reforms according to the situation of social demands.

But at a level, the Township and Village Enterprises (TVE) and State-Owned Assets Supervision and Administrative Commission models can be new governing system for China and also for others.

Internal management of these enterprises can provide more democratic and freedom  for its workers and stock holders under the umbrella of these companies.

The people can continue to struggle with the life under the support and safe of these companies.
This can be supply more resource and support for people to realizing their life purposes.

It seems to be much more compatible with their past and their experience with the communist system ...

………..

Çin'deki devlet ve bürokrasi sistemini inceleyen, daha doğrusu Çin'de yatırım yapmak isteyen batılılar için bu ülkenin ekonomisi, geçmiş gelişimi ve kullanılabilinecek ihtiyaçları hakkında bilgi veren bir kurs almıştım.

Çin'deki komünizm, Çin usulü bir komünizm. Yoğun bir nüfusu, sınırlı kaynaklarla bir arada tutma ve ahenk oluşturma amaçlı. Pilot bölgelerde deneme ve yanılma ile uygulanan projeler bile oluyor. Devletteki kast ve liyakat sistemi, alışık olduklarımızdan farklı. Emekli yöneticiler bile kolay kolay yataklarında ölmüyor. (? :- ?)

Ceza sistemi de yoğun nüfustan dolayı sert.
1 Çocuk politikası ile beslenmesinden, eğitimine kadar çocukların yetişmesi için ayrılan kaynaklarla büyüyen çocuklar, artık Çin'de yönetim kademelerinde üste çıkmaya başladılar.
Yokluk ve paylaşma kavramlarına, geleneksel Çinli bakışından daha uzak oldukları için, sosyal problemlerden endişe ediliyor.

O yüzden Çin'i Komünist diye nitelemek, pek yerinde ve yeterli bir tanım olmaz bence...

Dünya nereye gidiyor?
İlk önce bildiğimiz demokrasi anlayışı sona ermeli. Komünizm de, kapitalizm de adalet getiren sistemler değil.

Kimse, vergisini vermeyenle, toplumsal sorumluluğunu gözardı edenle, daha düşük eğitim almış ile aynı kefede olmak istemiyor.

İnsanlar aldıkları ve yüklendikleri sorumluluklar çerçevesinde, topluma yaptıkları katkı ve ekonomik üretim çerçevesinde, yönetimlerde söz hakkında sahip olmak istiyor. Ve bunu da hakediyorlar.

Böyle bir yapı, ne komünizm de var. Herkese eşit davranacağım derken adaleti bozuyor. Ne de kapitializm de var, fırsatçılık ve bireysellik, üretimden çok "gereksiz" tüketimi teşvik ediyor.

15 Mart 2017 Çarşamba

İlk patlamanin enerjisi nerden geldi? (İnanç kurumuna başvurmadan bilim için)


https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/28586/
Varlığın kaynağı olan enerjinin kaynagina yapilacak her türlü yolculuk teorisi sonunda Allaha muhtactir. Enerjiyi pozitif ve negatif olarak siniflandirip sifira esitlesek te bu sifir yokluk anlamında bir sifir olamaz. Bilinen haliyle geometri ve matematik kavramı olan sifir da yokluğu tanımlamaz. Dengeyi tanımlar. Yokluk için başka bir ifade icad etmemiz gerekiyor.
Hasan 15 Mart 2017


Sayın @Hasan, düşüncelerinize çok büyük oranda katılıyorum. Bu sitede yazan ve tartışan bir çok arkadaşta benzer fikirdedir. Önceki yazılarımıza ve tartışmalarımıza bakarsanız bunu görürsünüz. Hatta iddialarımız arasında da bunu sezebilirsiniz.
Şahsınıza hitaben gibi gözükse de aslen, benzer duygu ve düşünce durumunda olan bir çok diğer kişi ile de bir yaklaşımımı paylaşmak istiyorum.

Olayları ve olguların nihai -cevaplandıramadığımız sebepe kadar olan kısmını, bilimsel teknik ve yöntemleriyle anlamak ve yanlışları aynı teknik ile süzmek için buradayız.

Bu yüzden Cenab-ı Hakk'ın (C.C) kudretini sorgulayan-sorgulatan (siz farkında olmasanız da bu kapıya yol çıkıyor) yaklaşımlardan ve ifadelerden kaçınıyoruz. Hiç bir beşeri bilginin gücü, bunu doğrulamaya ya da yanlışlamaya yetmez çünkü.

Gerçekten büyük bir ihtiyaç olan inanç, aynı zamanda sormayı ve sorgulamayı da büyük oranda gereksiz, anlamsız kılıyor. (Bu konuda Ali Uçar Bey'in çok güzel bir yazısı vardı. Linkini bulamadım. Yazıları arasında vardır. )

Oysa "gerçek doğru ile doğru olduğu varsayılanların" ayrımı yapılmalı. Yoksa bize verilmiş hediyeler olan akıl ve iradeyi yanlış kullanmış oluruz. Bizler, sorgulamalarda cevapsız kaldığımız noktayı bulana kadar; sormak , yanlış olanları elemek ve ulaşılan SONUÇLARI KANITLAMAK zorundayız. Biz kanıtlayamıyorsak, buna bilgisi yetecek kişiler için, bu soruları en azından sorgulanabilir, deneye-gözleme tabii tutulabilir hale getirmek zorundayız.

Bu yüzden tanımları yaparken, bilimin öngördüğü kanıtlanabilirlik, sorgulanabilirlik, tekrarlanabilirlik araçları ile "yanlış eğilimlerden kurtulmaya" çalışıyoruz.

Bu nedenle varsayımlarınızın nihai sonucunu açıklarken, bu sonuca nasıl ulaştığınızın ara işlemlerini de bizimle paylaşmalısınız. Ve bunları inanç kurumunu terk ederek, deneysel veb bilimsel sonuçları ile ortaya koymalısınız.
Eğer bunu yapabilirseniz, herkes o son noktadaki soruya gelince, kendi hakkındaki hükme uymuş-karar vermiş olur.

Yaklaşımınız matematiksel olarak kanıtlanabilir. Örneklenebilir. ("Enerjiyi pozitif ve negatif olarak siniflandirip sifira esitlesek te bu sifir yokluk anlamında bir sifir olamaz. Bilinen haliyle geometri ve matematik kavramı olan sifir da yokluğu tanımlamaz. Dengeyi tanımlar. Yokluk için başka bir ifade icad etmemiz gerekiyor.") Özellikle bu kısıma yürekten katılıyorum.

Ya da yanlış kısımları sorgulamalarla temizlenip, daha mükemmeleştirilebilir.
Ve bunların hepsini, salt ve gerçek doğruya ulaşma aracı olan bilim ile yapmak zorundayız.

Bizi en az hata ile doğru sonuca ulaştıracak tek yol bu...
Matematik ve bilimsel temellerden uzaklaşmış diğer yaklaşımların hepsi, içinde bir miktar "nefs barındırır" çünkü...

Burada hiç birimiz varsayımlarımızı kanıtları ile ortaya koyabilecek bilgi yetkinliğinde değiliz. Ama birbirimizden öğreniyoruz. Hem doğruları hem de "yanlışlarımızı". Bu şekilde birbirimizden, kendi doğru cevaplarımızı geliştirirken destek alıyoruz...
"Ortak cevapları" geliştirdiğimizde ise mutlu oluyoruz. Çünkü "gerçek doğruya" doğru bir adım daha yaklaşmış oluyoruz.

Gerçek doğrunun ne olduğundan emin olanlar için bu yol (bilim) en güzel ispat yolu. Eninde sonunda, muhakkak bu noktaya ulaşacak nasıl olsa... Yapmaya çalıştığımız, aradaki saptırıcılardan kurtulmak sadece...

Gene, eğer hatalıysak, hatamızı da bu yol gösterebilir sadece... Başka hiç bir şey ikna edemez.

28 Eylül 2016 Çarşamba

Doğru olduğunu düşündüğümüz olgular inandıklarımız mıdır?

Doğru olduğunu düşündüğümüz olgular inandıklarımız mıdır? Bilimin ve rasyonel mantığın kesinliğinin doğru olduğunu düşünüyorsak aynı zaman da inanmış mı oluruz?
#İnanmak  Doğukan Şimşek 27 Eylül 2016

http://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/21993/

ve inanmak yanıltıcı değil midir? Bence bütün inançlar bir süre sonra zamanla ve düşünce sisteminin evrilmesiyle beraber yıkılmak zorundadır... İnandıklarımız zamanla değişime uğrar ve bir süre sonra tanıyamayacağımız duruma geldiklerinde onları sorgulayamayacak duruma düşeriz... Çünkü bu bakış açısı zamanla kişiliğimize ve özümüze işlemiştir... Bilim de böyle midir? Bilimi kesin kabul ediyor ve mantıklı düşünceleri sorgulama gereksinimi hissetmiyoruz... Demek ki mantıklı bir düşünce sistemine inanıyoruz... Aslında dini ve mistik inançlar da böyledir... İçlerinde belirli bir mantık sistemi taşır fakat bu rasyonel ve sistemli olmaktan uzaktır... Peki bilimin kesinlerini sorgulanamaz kılan nedir? Sorgulanarak oluşturulması mıdır? Bilimin sisteminde ve bilimsel düşüncenin özü de değişim veya evrim geçirebilir mi? Bu bildiğimiz öklid geometrisinden 3. veya 4. boyutları niteleyen topoloji ve çok boyutlu cebire geçiş gibi olabilir mi? İnançlarımız yani bildiklerimiz kökünden değişikliğe uğrayabilir mi? Bence her şey değişecektir... Değişmeyen tek nokta değişimi görüp diğer değişimlerle kıyaslayarak farklı bir değişimin analizini yapmak olacaktır... Bu durum zamanla bizi bütünü anlamaya yakınlaştıracaktır... Ama hiç bir zaman bütünü anlayışımıza olanak sağlamayacaktır...
Doğukan Şimşek 27 Eylül 2016


Mackenzie 27 Eylül 2016 - En başta ikinci soruyu (Bilimi kesin bilgi olarak kabul etme...) cevaplayacağım zira ilk sorunun cevabı basit olsa bile devamında yazacaklarım görece karmaşık olabilir.

Bilimi mutlak doğru olarak görmek temelde hatalı bir düşünme şeklidir. Bilimin asıl amacı şüphedir zaten. Karl Popper, bu konuda müthiş bir iş yaparak bilim felsefesine "Yanlışlanabilirlik ilkesi"ni kazandırdı. Bu ilkeye göre bilimsel olarak öne sürülen her bilgi yanlışlanabilir olmalıdır. (Hatta, Wolfgang Pauli'nin bazı fizik fikirlerine karşı "yanlış bile değil" diyerek eleştirdiği olurmuş.)
Bu ilkeyi kabul edecek olursak hiçbir bilimsel bilgi kesin değildir. Örneğin: hepimiz uzayda kütlesi olan cisimlerin, başka cisimlere karşı bir çekim kuvveti uyguladığını biliriz ama aslında bu bilgi kesinlik taşımaz (yanlışlanabilir). Mesela yarın biri çıkıp "bak işte arkadaş bunlar birbirine çekim kuvveti falan uygulamıyor aha şu-bu sebeple böyle oluyor" diyerek çeşitli veriler sunarsa ve o veriler yeterince ikna edici olursa (tabii onlarda yanlışlanabilir olmalı) o vakitten sonra o kişinin tanımı kabul edilir, anlatılır, öğretilir. Yani "bilimsel kanun" dediklerimiz bile yanlışlanabilir olmalıdır.

İlk soruya gelirsek, "Doğru olduğunu düşündüğümüz olgular inandıklarımız mıdır?" sorusunun cevabı oldukça açık. Evet, bir şeyin doğru olduğunu düşünmek için onun doğruluğuna inanmak gerekir.
Burada "inanmak" kısmını biraz irdelemek istiyorum. İnsan beyninin karar almaktan ziyade alınan kararları rasyonelize etmeye yatkın olduğunu anlatan çeşitli makaleler var. Bir nevi (dolaylı yoldan çıkarım yaparsak) özgür irade dediğimiz şeyin olmadığını anlatan makaleler.

"Lan peki nasıl karar alıyoruz biz?" sorusunun basit bir cevabı var: Genetik faktörlerin etkisi, bebeklik çağlarındaki aile ortamı (Ataerkil toplumlarda anne etkisi diyebiliriz sanırım. Bunu da, Freud babaya bir selam çakmak için söylemiyorum. İnsan aklının/zekasının gelişimi en hızlı bebeklik çağlarında olur ve ailenin/annenin çocuğu yetiştirme şekli, gelecekte oluşacak erişkin bireyin kişiliği üzerinde genetik faktör kadar büyük bir etkisi vardır.) ve bu ikisinin yanı sıra elbette ergenlik ve biraz öncesi dönemdeki arkadaş ortamı veya çocuğun takıldığı diğer ortamlar, çocuğun özgür(!) karar verme (verememe) mekanizmasını etkiler. Yani neye inanacak olduğunu bile %100 sen seçemiyorsun. Çeşitli etkenler senin inanacak olduğun şeyi belirliyor ve beynin de inandığın şeyi rasyonelize etmekle uğraşıyor.

heathens 27 Eylül 2016 - Öncelikle bilimde '' sorgulanamaz '' diye bir şey söz konusu değildir . Bilimi bilim yapan şey ; her şeyi olası kılmasıdır . İnanç bana göre '' kutsal '' bir olgudur . Neredeyse insanlık ile beraber evrimleşen bir şeydir .
ALGI-GERÇEK-YANILGI üçlemesini düşün . Bu üçleme ile nasıl bağlantılar kurabileceğini hayal et ve şimdi söyleyeceklerimi dikkatli oku . Yani bu konular çok ilgimi çeker o yüzden beni çok iyi anlaman için takınacağım '' üslubu '' göz ardı et .
MİTOLOJİ-İNANÇ-DİN >>> KARBON-ELMAS-GRAFİT>>> TANRI-İNSAN-YARATICI ....
Yukarıda 3 tane birbirinde alakasız döngü var fakat bu döngüleri '' bütünleştirici '' zekan ile yada muhakeme yetin ile görebilirsen seni çok farklı yerlere götürür . Her şeyin değiştiği gerçeğine dayanak olarak entropinin kanunu ve zaman'ın ileri akması gerçeğini göz ardı ederek düşün .

İnanç nedir ? İnanç bilimsel temeller olmadan bir şeye '' bağ kurmak '' demek mi ? Hayır gerçek inanç yani ; Din ve benzeri şeylerle OPTİMİZE edilmemiş İNANÇ bilimden daha önemli ve daha eski bir olgudur . Bir nevi bilim ve felsefe '' İNANCIN '' optimize edilmiş halleridir . Fakat neden inancın '' OPTİMİZE '' edilmiş halleri her çağda farklı bir ad almıştır . (MİTOLOJİ-İNANÇ-DİN ?)
İşte bunun sebebine '' zaman'ın ileri akması ve entropinin kanunu '' ile düşüncelerimizin ve bakış açılarımızın değişmesi diyebiliriz . ----



shibumi_tr 28 Eylül 2016  Mackenzie'nin çarpıcı yaklaşımından sonra konuya eklenecek fazla bir şey kalmamış.

Bir tek şunu ekleyebilirim. bilimsel çalışmalar, güvenlik ipi ve ekipmaları olmadan, çıplak elle dağa tırmanmak gibidir. Her ilerlemesinde riske tabidir ve hatanın bedeli düşmektir. Çok sağlam görüşlerde belki biraz geriye kayıp sağlam bir noktadan yükselmeye devam eder ama çoğunluğu genelde düşerek elenir.
Zirveye varmış olanlar içlerinde en güvenilir olanlardır. Yine de her zaman tırmanılacak daha yüksek bir dağ vardır. Varılan hedefin önemini, içinde bulunduğu koşullara ve daha ileriye gitmek için ne kadar destek sağladığına göre değerlendirmek gerekir.

Bilginin sonu olmayacağına göre, bu tırmanışında devamı yok.

Bilim, insai yargılardan ve eğilimlerden uzak kalabilmek aynı zamanda herkese ulaşabilmek için, bir orta yol geliştirmiştir. Buna matematiksel mantık'da diyebiliriz.

Matematik bize elimizdeki verilere göre her zaman doğru sonucu verir. Bilimin avantajı budur.

Aynı zamanda matematik, elimizdeki veriler değiştiğinde veya arttığında da farklı sonuçlar verir.
Bilimsel sonuçlardaki değişmenin/gelişmenin nedeni de budur.

İnanç sistemi, beşer canlının hayatını etkileyen bir çok veriden yola çıkar. Kişiseldir, zamana bağımlıdır. Artan verilerle o da değişir ama tüm veriler öznel olduğu için, genele uygulanırlığı yoktur.