gençlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gençlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2021 Cuma

İş, iştir...



Çocukların hayat karşısında bu kadar erken mücadele etmek zorunda kalması, bizim ayıbımız.

Sorun kişilerin, çözüm olarak hemen kamu kurumlarını veya siyaseti adres göstermesi.
Parasını vereyim de beni uğraştırmasın.
(Benim de vicdanım para verdiğim için rahat, o para da kolay kazanılmıyor ve kendi hayatımızdan bir ödün sonuçta..)

Doğruluğu tartışılabilir. Eksikleri var.

Ama toplum olarak bu tip konularda sorumluluğu ve yetkiyi verdiğimiz ve üstelik gelirlerimizin yarısıyla vergi olarak desteklediğimiz kamu kurumlarından çok da çözüm üreten şeyler çıkmıyor.
Bana göre hatta bazıları, "biraz şişirilmiş renkli balonlar"... Fazla şişince veya ilk engelde patlıyorlar.

Hammaddesi yurt dışından ithal edilen hazır kedi-köpek mamalarına milyonlarca dolar ödeyen ve bunu "sevgi, merhamet" adına yapan bir milletiz.
Kapasitemiz var. Paramız da...

Çocukların sokaklarda çalışmasını yasaklamak, aileyi cezalandırmak da çözüm değil.
Başka yollar üretmeliyiz.
En başta da bu konuda çalışan, sivil sosyal yardım kuruluşlarına katılıp, desteklemeliyiz.

Havadan para elbette kıymetsiz.

Birey olarak bağımsız olması önemli.
Bu ülke de ciddi bir istihdam sorunu var.
Bir çok sebebi var ama en başta geleni, planlama hatası...
Örneğin: Adamın işe ihtiyacı var. ama kalifiye değil, boşluk olan alanda.. Ona eğitim imkanı sunulmalı.

Ya da (daha çok gençlerimiz) iş beğenmiyorlar. İşin iyisi kötüsü olmaz.

Üç temel sebep var, gözlemlediğim.

İlki çocuklarımızı bizler yani ebeveynler olarak çok pohpohluyoruz. Koruyoruz.Harçlık verip, ihtiyaçlarını karşılıyoruz.
Önüne konan işi ve getirisini, sahip oldukları ile kıyaslıyor. Genelde rahat durumda kalmayı tercih ediyorlar.
Benzer mantık, yardım, sosyal yardım ve destek alan yetişkinler içinde geçerli...

İkincisi çocuklarımız istedikleri, zevk aldıkları işlerde çalışamıyorlar.
Gerçi çoğu ne yapmayı sevdiğini bile bilmiyor.
Küçük yaştan itibaren sınavlardı, ödevlerdi derken çocuklara kendilerini tanımaları ve hobi edinmeleri için fırsat vermiyoruz.
Karar verme zamanı gelince, iyi kötü bir karar veriyorlar ve genellikle bu karar geçici süre işe yarar oluyor.
Çocuklarımızı serbest bırakmalıyız. Günlük çalışma planlarında, ne olursa olsun, kendilerine ayıracakları bir kaç saat belirlemeliyiz. Ve bu boş vakit olarak asla isimlendirilmemeli.
Boş vakit, hakikaten boş ve dinlenme , düşünme ile geçen zamandır. Bırakın çocuğu 3 saat daha az test çözsün, ödev yapsın.
Sanki okulu iyi derece ile bitirse veya sınavda çok yüksek not alsa, geleceği daha iyi ve mutlu mu olacak?
O sadece bir olasılık. Kesin değil.

Üçüncüsü ise bizim yani toplum olarak, çalışanın-gencin etrafındaki kişiler olarak ön yargı ve beklentilerimizin yüksek oluşu.
Çocuk bir iş yapmaya kalksa, beğenmiyoruz, ona yakıştıramıyoruz.
"- Onca yılın ve emeğin, parası bu mu?" diyoruz.
Gençte bunu benimsiyor. Sanki mezun olur olmaz, büyük sorumlulklar alacakmış gibi kariyer beklentisi ve havası oluyor.
Bu bulaşıcı bir şey ve kalifiye olmasa bile herkes yaptığı işin kendisini temsil edip etmediğini, yakışıp yakışmadığını sorguluyor. Çünkü gizli de olsa bir mahalle baskısı hissediyor.

İş iştir, evi geçindiren ve toplumun ihtiyacı olan her iş değerlidir. (Bazıları ahlaken normları zorlasa bile onlar bile bir iştir. Çünkü toplumda talep var, işlevi var.)

O yüzden hırsızlıkla, yalanla, aldatma ile veya fırsatçılıkla ilgili yapılan işler haricindeki tüm toplumca talep edilen işlere saygı duyulmalı.
Bir kanalizasyon temizliği de iştir, bir fabrika veya devlet dairesi yöneticiliği de... Yeter ki toplum içinde işlevi olsun ve çalışana dürüst kalmasını sağlayacak şekilde fayda sağlasın..

Bu bakışımızı değiştirmeli ve çocuklarımıza bunu da aşılamalıyız. İş, iştir. Dürüstçe oldukça, her türlüsü saygıya layıktır.


30 Kasım 2016 Çarşamba

İnsan nüfusu arttıkça, dünya bizim için yetmeyecek her anlamda . Nüfusu stabil tutmak için yok oluş yaşamak zorunda mıyız?

Yoksa tanrı dünyaya gene bir gök taşı mı fırlatmalı?
http://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/24784/

Üzerinde düşünülmesi gereken nokta; insanlık şartlar zorlaştıkça, ağırlaştıkça hep bir çözüm yolu geliştirmiş. Aklını ve bilgisini bu yolda kullanmış.
Günümüzün gelişmiş ülkeleri, geçmişte, doğal kaynak, iklim, insan kaynağı ve komşularıyla ilişki gibi çeşitli konularda en fazla problem yaşayanlar.

Elbette tüm insanlık için, yeterli kaynak yok. Ortalama olarak dünya 2-2,5 milyar insanı geçindirecek ekolojik kaynağa sahip. (Kendisini yenileme ve tür çeşitliliğini koruma kaydıyla) Tabii şu an için değil. Şu an teknoloji desteği ile kaynaklar sonuna kadar sömürülüyor. O kadar ki, kendisini yenileme imkanı bile bulamıyor.
Ancak çok da umutsuz olmamak lazım, eğer bir şekilde (savaş, hastalık, doğal felaket) dünya nüfusu 1 milyar civarına düşerse ki,  basit bir hastalık salgın bunu yapabilir. İnsanlık kurtulur.
Ya da bir süre, bir kaç kuşak tek çocuk politikasına sarılırsa dünya çapında, insanlık hızla nüfus kaybeder.
Batı ülkelerindeki doğum oranlarına bakarsanız, ciddi bir gerileme ve yavaşlama var. Belki bilinçli, belki doğal bir politika sonucudur.
Ancak gelişmekte ülkelere bakarsak, gelişme seviyesi ile nüfus artışı katlanıyor.
İşin kötü yanı, Batı bu duruma ulaşmak için, gelişmekte olan ülkelere ait kaynakları da direk ya da dolaylı olarak kullanmış/kullanıyor. Gelişmekte olanlar ise şimdi tırmalıyor.

Oranlara bakarsak, dünyanın yaklaşık 1.5 milyarı refah içinde (Türkiye refah grubunda), kalan 5,5 milyarı ise bu düzeye ulaşma çabasında...
İnsani değerler, idealler, insanlık kavramları Batı'nın yaşam alanını koruduğu sürece geçerli oluyor. Ancak yaşananlar ve sorunlar, onların bölgesinden çıkınca, bu kavramlar anlamsızlaşıyor.

Gelişmiş Batı, yaşlı, hantal, teknolojik deneyim ve bilgi üstünlüğü ile kontrolü kısmen elinde tutsa da, bu pek uzun sürmeyecek gibi gözüküyor. Bu nedenle daha korumacı ve tutucu, milliyetçi politikalara doğru yöneliyorlar.
Asimov'un Robot serisinin başlangıcındaki (Çelik Mağaralar) romandaki "Uzaylılar" gibiler, şu an...

Bence yeni nesilin yapması gereken şeylerin başında, dar ve yetersiz kaynaklarla nasıl iş yapılır? Eldeki imkanlar nasıl en verimli kullanılabilinir? Fikir ve bilgi farklılıkları nasıl bir araya getirip, kullanılabilinir? gibi konularda kendilerini hazırlamaları.

İnsanlığın çoğu, felaket dönemlerinde başkalarından medet umar. Aslında bu konuda iş yapma yeteneği olmadığı içinde değil, kendisine ve bilgisine güvenmediği için. Nadiren insanı seven dahiler, bu durumda toplumları kurtuluşa götürür.
Ama genel olarak çoğu insan gibi, ben merkezli liderler, aşama aşama toplumlarını felakete götürürler. Bu dönem de bu yüzden dünya çok fazla lider, tek adam görecek.

Ama insanlığın kurtuluşunu onlar sağlayamaz artık. İnsanlığın birikimi ve vizyonu, tek bir kişiyi çok aşıyor. Ekipler, birbiri ile koordineli çalışan tamamen farklı bilgi ve görüşleri, birbirini tamamlayıcı olarak kullanan ekipler başarılı olabilir. Ve bu şekilde çalışanlar başarılı olacak.
Liderler, her konuda söyleyecek lafı olanlardan değil, söyleyecek lafı olanlara imkan sağlayanlardan olursa, insanlığın ihtiyaç duyduğu liderler olabilecekler.

Liderlerin, ekiplerini oluşturdukları dönem bitti-bitiyor. Ekiplerin lider ya da liderlerini belirledikleri döneme girdik, giriyoruz.

31 Temmuz 2016 Pazar

Türk Mucizesi Nerede Kaldı?



Günümüzde Uzakdoğu özellikle de Çin mucizesi gündem de... Çin şu anki başarısını neye borçlu? Nasıl bu kadar engeline (sermaye eksikliği, aşırı nüfus, kirlenen doğası, vs) karşın yıllık %10 civarını tutturuyor?



Biraz geçmişe bakınca 70'lerin sonundaki radikal siyasi bakış ve ekonomik değişimlerin payı büyük gözüküyor.

Ancak en önemli değişikliği, "tek çocuk" politikasını sıkılaştırma ile yapıyor.

Tek çocuk politikasıyla, doğan çocuklara çok daha iyi bir eğitim ve sağlık olanağı sağlanıyor. Çocuklara yapılan eğitim artıyor.



Günümüzde Çin'in başarısı, dönemde sıkı takip edilen bu politikanın ürünleri.

Taklit ürünlerden, kendi teknolojisini ve dizaynını geliştiren bir ülkeye dönüşüyor Çin.



Bizim sonumuzu açıkçası pek hayırlı görmüyorum. Her geçen gün daha da düşen eğitim seviyemiz ve kalite kaybeden eğitim düzeyimiz, bilgi düzeyi düşük, "bilmek" ile "inanmak" arasındaki farkı anlamayan, verileni kabul eden, olanı sorgulamayan bu yüzden de üretemeyen ama tatminsiz kuşaklar yetiştiriyor.



Çoğu gencimiz geleceğe bakamıyor bile. Kendilerini nasıl bir geleceğin beklediğinin farkında değiller.

Zaten onlarda gelecekten ne umacaklarını bilemiyorlar. Onlara sorunlar yumağında kaybolmuş bir toplum, çevresini, doğasını asfalt ve betona teslim etmiş bir ülkeyi miras bırakıyoruz.



Bizim dahil olduğumuz kuşaklar, başarısız, beceriksiz ve bencil kuşaklar... Sadece kendi gemimizi kurtarma, köşeyi dönme uğruna çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakıyoruz?

Bireysel açıdan bakınca, her ana-baba çocuğu için en iyi olanı yapıyor, en güzeli öğretiyor ama bu ne yazık ki çocuklarımızın hayatını kurtarmayacak. En azından bizim refah düzeyimizde bile yaşayamayacaklar.

Çünkü onlara ruhen örselenmiş, parçalanmış bir toplum, çevre olarak tüketilmiş toprak, kaynak olarak ziyan edilmiş bir ülkeyi bir de onları bu sorunlarla baş edemeyecekleri düzeyde bilgisiz kılarak onlara miras bırakıyoruz.



Biz birbirimizi yeme kavgasında, içimizde düşmanlar oluşturup onlarla savaşırken, dünya toplumları çocukları için avantajlı yerler oluşturmaya çalışıyor.



Dünyanın sorunları azalmıyor ve azalmayacak. Tam tersi artacak. Çünkü nüfus artıyor ama kaynaklar ise azalıyor.



Tamamen yeni anlayışların ve yaklaşımların geliştiği, geçmiş değerlere bağlı kalıp, adetlerini ve değerlerini değişimlere uyarlamayı beceremeyen toplumların yok olacağı bir döneme girdik.



Bilgili bireyler, iyi eğitimli ve çözüm üreten bireyler. Kısa veya orta değil, uzun vadeli düşünen bireylere, herkesten farklı düşünen, hisseden ve korkmadan bu farklılığı ortaya koyabilecek bireylere ihtiyacımız var.

Daha doğrusu çocuklarımızın ihtiyacı var. Ama kendi kuşaklarından, bizimkilerden değil. Bizler, bireysel olarak ne olursak olalım, toplumsal olarak başarısız kuşaklar yumağıyız.