Bozulmayan
hiç bir kurum veya organizasyon yok ki?
Sendikalardan, sivil toplum kuruluşlarına, derneklerden, sosyal dayanışma organizasyonlarına kadar...
Bu insanların bozulması veya değerlerinin aşınması ile alakalı değil sadece...
Çoğu insan iyi niyetlerle ve toplum adına bir şeyler yapma hazzı için elini taşın altına koyuyor. Ama bozulma, değişim hepsi için kaçınılmaz.
Bunun ilk sebebi, tüm bu toplumsal organizasyonların, kuruluşlarından hedeflerine, çalışma yöntemlerinden üyeler arası ilişkilere kadar, dönemi bitmiş-biten bir dönemin, sanayileşme ve endüstrileşme döneminin alışkanlıklarından kaynaklanıyor.
Tam açıklamak benim içinde zor ama görüyorum. Bu organizasyon yapıları ve çalışma şekilleri, günümüz toplumunun ihtiyaçlarına göre değil.
Gelişmiş, endüstrileşmiş dünya "tüketime dayalı kapitalist ekonomik sistemden", "sürdürülebilirliğe dayalı-liberal" ekonomik modele geçiyor.
Çalışma ilişkilerinden, saatlerine, toplumsal ihtiyaçlardan hedeflere bir çok şey değişiyor.
Gazeteler öldü. Sosyal medya geldi. Çocuklar öğrenmiyor, cep telefonu hep yanında, bilmediğini "goggle" veya "siri" ye soruyor. Kafasındaki bilgiye göre de alıştığımızdan farklı yorumlar yapıyor sorunlar için tanımlarken.
Siyasi kurumlara güven öldü, siyaset yapmak öyle pahallı hale geldi ki, aday olmak, siyasete atılmak ancak belli bir ekonomik gücü (sanki ayrıcalıklı) olanların kontrolünde artık. Bu nedenle de kimse siyasi kurumlarca, meclislerde temsil edildiğini, düşüncelerinin savunulduğunu hissetmiyor. Bu tür dernek ve organizasyonları da genel de aynı şekilde değerlendiriyorlar.
O yüzden, zamanın durumuna göre yeni organizasyon modelleri geliştirmek gerekiyor. Şartlar, sorunlar, ihtiyaçlar farklı ama yöneten kişiler eskisi gibi...
Sovyetler birliğinin yıkılışından sonra, rakipsiz kalan Liberal ekonomik-kapitalist sistem azdı. Kendi haklılığın, doğruluğuna ve alternatifsizliğine olan inanç ve güvenle bu sistemin ilkelerine tüm dünya sarıldı.
Reagan, Thatcher dönemi ile başlayan özelleşmeler ve bunun dünya ya yayılışını hatırlayın. Sonuçta, devletler üzerlerinde yük olarak gördükleri "Sosyal Refah Devleti" ilke ve değerlerinden uzaklaşmaya başladılar. İster Sağ yönetimler olsun, ister Sol yönetimler bu fark etmedi. Devlet kurumları ve sorumlulukları özelleşmeye devam ediyor. Tüm dünya da, ancak farklı hızlarda...
En sona kalanlar ise "Sağlık","Eğitim", "Sosyal Güvenlik" bunlarda tamamen özelleştiği zaman, devletlerin elinde kamu maliye gücü-vergilendirme, İçişleri-İç güvenlik (Polis-Jandarma) ve Silahlı Kuvvetler gibi temel kurumlar kalacak. Böylece devletler aldıkları vergileri üzerlerinde daha fazla ekonomik yük ve sorumluluk olmadan kullanabilecek.
Vaat edilen ve çizilen tablo ve hedef bu idi. Ama olmuyor. Bu kapitalist-Keynes'çi- tüketime dayalı büyüme ekonomi modeli çöküyor. Çünkü üretimin devam etmesi için, tüketim olması gerekiyor. Tüketim için ise alım gücü gerekiyor. Oysa hem vatandaşın alım gücü düşüyor, hem de üretime girdi olacak hammadde azalarak, maliyetleniyor.
Eskiden bir firma, atıklarını, çöplerini atardı doğa ya, derelere...Bu kirliliğin sosyal maliyetini topluma dağıtırdı. Şimdi öyle değil, geri dönüşüm veya arıtma yapması gerekiyor. Maliyet artıyor. Bu sefer işçiliği ucuzlatıyor, makine parkurunu artırıyor, verimliliği çoğaltıyor, parça başına işçilik giderini düşürüyor. Ama o işçi aynı zamanda tüketici olduğu için, çıkarttığı , ücretini düşürdüğü her işçi ile pazarını da daraltıyor. Bu bir kısır döngü. Bu yüzden kapitalist-tüketime dayalı ekonomik sistem çökecek. (Sanırım biz ömrümüzün sonlarına doğru göreceğiz, epey bir çalkantılı dönem olacak gibi...)
İnsanlık bu sistemi zaten son 70-80 yıldır kullanıyor. Onsan önce başka ekonomik sistemler yok muydu? Vardı.
Neyse bu gelen dönemde 2 tür yapılaşma olacak gibi gözüküyor. Bir tanesi, bildiğimiz eski tip şirketler ve onların çalışma yapısı... Bunlar kâr amaçlı şirketler. Bir patronun veya ailenin yönetiminde, para kazanmaya yönelik çalışan dinozorlar olarak var olacaklar.
2nci tip şirketleşme ise çok daha önemli. Bu tip şirketler, siyasi sistemde demokratik taleplerine cevap bulamayanlar için demokratik bir ortam, hedeflerine ve ideallerine ulaşmak için kaynak ve destek bulamayanlar için, şirket grup ideali içinde, kendi idealini de gerçekleştirmek isteyenlerin şirketleri olacak. Yönetim yapıları daha yatay, iş bölümü uzmanlaşmaya dayalı, hedefler ve projeler daha çok kişinin katılımına göre belirlenen yapılar olacaklar.
Niye şirket?
Çünkü şirket yapıları, hem eski dinozorlarla rekabet etmek ve sağ kalmak için, hem de devletten ve kamu kurumlarından sağlayamayacağı finansmanı toplumdan sağlayabilmek için gerekecek. Özellikle ticaretin küreselleşmesi için şirket yapılarına sağlanan avantajlar ve teşviklerin de evrensel olduğunu düşünürseniz...
Bu tür şirketlere bir örnek, Goggle, Mars'a gitmek isteyen Spacex, Asgard (dünya yörüngesinde yerleşim), yatırımlarına bakılırsa bir miktar Facebook, bu tür yapıların öncü şirketlerinden. Hem dönemin ihtiyacına ve şartlarına göre, projeler geliştiriyorlar, hem de bu projelerden sonraki projelere kaynak sağlayacak ürünler. Türkiye de "yemek sepeti" sitesinin kuruluşu da benzer sayılabilir.
Artık sosyal projeleri, toplumsal fayda sağlayıcı projelere bağışla, gönüllü destekle, kamu desteği veya iş adamı desteği ile kaynak sağlamak çok zor. Yönetim kurulu ve üyelerinden oluşmuş bir başkanlık divanı ve etrafında, başkanım, başkanım diyen üyelerle (her biri kendi ihtiyacına öncelik isteyen) dernekler yürütmek çok zor. Daha en başta kendi üyelerinin tam ilgisini ve desteğini çekebilen kaç dernek var ki... Yok.
Üyeler artık, sözlerinin dinleneceği, destek göreceği, işleme alınacağı böylece kendisini ait hissedebileceği yapılar, organizasyonlar arıyorlar.
Sadece bilgilendirme yetmiyor. Her taraf- internet sağ olsun-bilgi dolu.
Kim uygulayacak? Nasıl uygulayacak? Kimler bu uygulamalara katılabilir? Kimler kendi projesine buradan destek bulabilir? Bunlar öne geçiyor.
Evet, bu tür bir yapıda şirketleşme oluyor ama dışarıda birileri bunu aşabiliyor. Adam, kendi amacına ortak ettiği binlerce kişinin desteği ile ürün geliştirip, başarısızlıklarına rağmen sonunda Mars'a gemi gönderiyor. Eskiden bu tür işleri sadece devletler yapabilirdi.
Eski tip Sivil Toplum Kuruluşu yapısı da geçerliliğini yitiriyor. Yeni modeller ve çalışma şekilleri geliştirmek lazım.
Bunun içinde ortaokul düzeyinden başlayarak gençlerin fikir ve isteklerine göre bir yapılanma -çalışma şekli ve hatta mantıksız gelse bile kampanyalar için düşünülmeli.
Ben bile o kadar meraklı olmama rağmen, eğitim ve birikim olarak sizinle çok daha fazla ortak bakış açısı taşıyorum. Değişimi tam anlayamıyorum. İhtiyaçları ve pratik çözümlerini de...
Sendikalardan, sivil toplum kuruluşlarına, derneklerden, sosyal dayanışma organizasyonlarına kadar...
Bu insanların bozulması veya değerlerinin aşınması ile alakalı değil sadece...
Çoğu insan iyi niyetlerle ve toplum adına bir şeyler yapma hazzı için elini taşın altına koyuyor. Ama bozulma, değişim hepsi için kaçınılmaz.
Bunun ilk sebebi, tüm bu toplumsal organizasyonların, kuruluşlarından hedeflerine, çalışma yöntemlerinden üyeler arası ilişkilere kadar, dönemi bitmiş-biten bir dönemin, sanayileşme ve endüstrileşme döneminin alışkanlıklarından kaynaklanıyor.
Tam açıklamak benim içinde zor ama görüyorum. Bu organizasyon yapıları ve çalışma şekilleri, günümüz toplumunun ihtiyaçlarına göre değil.
Gelişmiş, endüstrileşmiş dünya "tüketime dayalı kapitalist ekonomik sistemden", "sürdürülebilirliğe dayalı-liberal" ekonomik modele geçiyor.
Çalışma ilişkilerinden, saatlerine, toplumsal ihtiyaçlardan hedeflere bir çok şey değişiyor.
Gazeteler öldü. Sosyal medya geldi. Çocuklar öğrenmiyor, cep telefonu hep yanında, bilmediğini "goggle" veya "siri" ye soruyor. Kafasındaki bilgiye göre de alıştığımızdan farklı yorumlar yapıyor sorunlar için tanımlarken.
Siyasi kurumlara güven öldü, siyaset yapmak öyle pahallı hale geldi ki, aday olmak, siyasete atılmak ancak belli bir ekonomik gücü (sanki ayrıcalıklı) olanların kontrolünde artık. Bu nedenle de kimse siyasi kurumlarca, meclislerde temsil edildiğini, düşüncelerinin savunulduğunu hissetmiyor. Bu tür dernek ve organizasyonları da genel de aynı şekilde değerlendiriyorlar.
O yüzden, zamanın durumuna göre yeni organizasyon modelleri geliştirmek gerekiyor. Şartlar, sorunlar, ihtiyaçlar farklı ama yöneten kişiler eskisi gibi...
Sovyetler birliğinin yıkılışından sonra, rakipsiz kalan Liberal ekonomik-kapitalist sistem azdı. Kendi haklılığın, doğruluğuna ve alternatifsizliğine olan inanç ve güvenle bu sistemin ilkelerine tüm dünya sarıldı.
Reagan, Thatcher dönemi ile başlayan özelleşmeler ve bunun dünya ya yayılışını hatırlayın. Sonuçta, devletler üzerlerinde yük olarak gördükleri "Sosyal Refah Devleti" ilke ve değerlerinden uzaklaşmaya başladılar. İster Sağ yönetimler olsun, ister Sol yönetimler bu fark etmedi. Devlet kurumları ve sorumlulukları özelleşmeye devam ediyor. Tüm dünya da, ancak farklı hızlarda...
En sona kalanlar ise "Sağlık","Eğitim", "Sosyal Güvenlik" bunlarda tamamen özelleştiği zaman, devletlerin elinde kamu maliye gücü-vergilendirme, İçişleri-İç güvenlik (Polis-Jandarma) ve Silahlı Kuvvetler gibi temel kurumlar kalacak. Böylece devletler aldıkları vergileri üzerlerinde daha fazla ekonomik yük ve sorumluluk olmadan kullanabilecek.
Vaat edilen ve çizilen tablo ve hedef bu idi. Ama olmuyor. Bu kapitalist-Keynes'çi- tüketime dayalı büyüme ekonomi modeli çöküyor. Çünkü üretimin devam etmesi için, tüketim olması gerekiyor. Tüketim için ise alım gücü gerekiyor. Oysa hem vatandaşın alım gücü düşüyor, hem de üretime girdi olacak hammadde azalarak, maliyetleniyor.
Eskiden bir firma, atıklarını, çöplerini atardı doğa ya, derelere...Bu kirliliğin sosyal maliyetini topluma dağıtırdı. Şimdi öyle değil, geri dönüşüm veya arıtma yapması gerekiyor. Maliyet artıyor. Bu sefer işçiliği ucuzlatıyor, makine parkurunu artırıyor, verimliliği çoğaltıyor, parça başına işçilik giderini düşürüyor. Ama o işçi aynı zamanda tüketici olduğu için, çıkarttığı , ücretini düşürdüğü her işçi ile pazarını da daraltıyor. Bu bir kısır döngü. Bu yüzden kapitalist-tüketime dayalı ekonomik sistem çökecek. (Sanırım biz ömrümüzün sonlarına doğru göreceğiz, epey bir çalkantılı dönem olacak gibi...)
İnsanlık bu sistemi zaten son 70-80 yıldır kullanıyor. Onsan önce başka ekonomik sistemler yok muydu? Vardı.
Neyse bu gelen dönemde 2 tür yapılaşma olacak gibi gözüküyor. Bir tanesi, bildiğimiz eski tip şirketler ve onların çalışma yapısı... Bunlar kâr amaçlı şirketler. Bir patronun veya ailenin yönetiminde, para kazanmaya yönelik çalışan dinozorlar olarak var olacaklar.
2nci tip şirketleşme ise çok daha önemli. Bu tip şirketler, siyasi sistemde demokratik taleplerine cevap bulamayanlar için demokratik bir ortam, hedeflerine ve ideallerine ulaşmak için kaynak ve destek bulamayanlar için, şirket grup ideali içinde, kendi idealini de gerçekleştirmek isteyenlerin şirketleri olacak. Yönetim yapıları daha yatay, iş bölümü uzmanlaşmaya dayalı, hedefler ve projeler daha çok kişinin katılımına göre belirlenen yapılar olacaklar.
Niye şirket?
Çünkü şirket yapıları, hem eski dinozorlarla rekabet etmek ve sağ kalmak için, hem de devletten ve kamu kurumlarından sağlayamayacağı finansmanı toplumdan sağlayabilmek için gerekecek. Özellikle ticaretin küreselleşmesi için şirket yapılarına sağlanan avantajlar ve teşviklerin de evrensel olduğunu düşünürseniz...
Bu tür şirketlere bir örnek, Goggle, Mars'a gitmek isteyen Spacex, Asgard (dünya yörüngesinde yerleşim), yatırımlarına bakılırsa bir miktar Facebook, bu tür yapıların öncü şirketlerinden. Hem dönemin ihtiyacına ve şartlarına göre, projeler geliştiriyorlar, hem de bu projelerden sonraki projelere kaynak sağlayacak ürünler. Türkiye de "yemek sepeti" sitesinin kuruluşu da benzer sayılabilir.
Artık sosyal projeleri, toplumsal fayda sağlayıcı projelere bağışla, gönüllü destekle, kamu desteği veya iş adamı desteği ile kaynak sağlamak çok zor. Yönetim kurulu ve üyelerinden oluşmuş bir başkanlık divanı ve etrafında, başkanım, başkanım diyen üyelerle (her biri kendi ihtiyacına öncelik isteyen) dernekler yürütmek çok zor. Daha en başta kendi üyelerinin tam ilgisini ve desteğini çekebilen kaç dernek var ki... Yok.
Üyeler artık, sözlerinin dinleneceği, destek göreceği, işleme alınacağı böylece kendisini ait hissedebileceği yapılar, organizasyonlar arıyorlar.
Sadece bilgilendirme yetmiyor. Her taraf- internet sağ olsun-bilgi dolu.
Kim uygulayacak? Nasıl uygulayacak? Kimler bu uygulamalara katılabilir? Kimler kendi projesine buradan destek bulabilir? Bunlar öne geçiyor.
Evet, bu tür bir yapıda şirketleşme oluyor ama dışarıda birileri bunu aşabiliyor. Adam, kendi amacına ortak ettiği binlerce kişinin desteği ile ürün geliştirip, başarısızlıklarına rağmen sonunda Mars'a gemi gönderiyor. Eskiden bu tür işleri sadece devletler yapabilirdi.
Eski tip Sivil Toplum Kuruluşu yapısı da geçerliliğini yitiriyor. Yeni modeller ve çalışma şekilleri geliştirmek lazım.
Bunun içinde ortaokul düzeyinden başlayarak gençlerin fikir ve isteklerine göre bir yapılanma -çalışma şekli ve hatta mantıksız gelse bile kampanyalar için düşünülmeli.
Ben bile o kadar meraklı olmama rağmen, eğitim ve birikim olarak sizinle çok daha fazla ortak bakış açısı taşıyorum. Değişimi tam anlayamıyorum. İhtiyaçları ve pratik çözümlerini de...
Basın
Hakkında
Dünya değişiyor. Hem de ciddi ve geri dönüşsüz şekilde... Sert ve sıkıntılı dönemler geliyor. Toplumu bir arada tutacak, iç sorunların çözümünde sertliği azaltacak, karşılıklı olarak insanların birbirini anlamasını sağlayacak empati köprülerini kuracak olanlar, gazetecilerdir.
Bunu hiç bir devlet kurumu ya da hiç bir Tv programı, açık oturumu yapamaz.
İnsanların birbirini anlaması, dayanışması ve yardımlaşması için basın kurumuna ihtiyaç var. Hele bu dönemde bu ihtiyaç daha da artıyor. Artacak...
Son 20 yıldır politize olan, seçim ve tanıtım reklamlarından sağlanan parayla yaşayan basın kurumlarından dolayı, günümüzde haber yapmak zorlaştı.
Neyin haberi yapılıyor? Çatışmanın, Şiddetin, Öfkenin, Kutuplaşmanın, Kazaların, Hırsızlığın, Eleştirinin, Saldırının haberleri yapılıyor.
Haber böyle olursa, dikkat çeker, çok kişiye ulaşır, okunur, vs. vs...
Belki eskiden böyleydi ama bu gazetecilik değil. Medyacılık... Medyaya soyunmanın farklı bir türü...Sosyal Medya yükselince de değerini yitiren medyacılık...
Gazetecilerin şartların ve durumun analizini yapıp, geleceğe yönelik topluma olumlu mesajlar verecek ve olumluya yöneltecek yeni bir anlayışa ulaşması gerekiyor.
Sadece belirttiğiniz dernek için değil, ülkemizdeki neredeyse tüm sivil toplum kuruluşları için aynı durumlar ve sorunlar geçerli...
Dünya değişiyor. Hem de ciddi ve geri dönüşsüz şekilde... Sert ve sıkıntılı dönemler geliyor. Toplumu bir arada tutacak, iç sorunların çözümünde sertliği azaltacak, karşılıklı olarak insanların birbirini anlamasını sağlayacak empati köprülerini kuracak olanlar, gazetecilerdir.
Bunu hiç bir devlet kurumu ya da hiç bir Tv programı, açık oturumu yapamaz.
İnsanların birbirini anlaması, dayanışması ve yardımlaşması için basın kurumuna ihtiyaç var. Hele bu dönemde bu ihtiyaç daha da artıyor. Artacak...
Son 20 yıldır politize olan, seçim ve tanıtım reklamlarından sağlanan parayla yaşayan basın kurumlarından dolayı, günümüzde haber yapmak zorlaştı.
Neyin haberi yapılıyor? Çatışmanın, Şiddetin, Öfkenin, Kutuplaşmanın, Kazaların, Hırsızlığın, Eleştirinin, Saldırının haberleri yapılıyor.
Haber böyle olursa, dikkat çeker, çok kişiye ulaşır, okunur, vs. vs...
Belki eskiden böyleydi ama bu gazetecilik değil. Medyacılık... Medyaya soyunmanın farklı bir türü...Sosyal Medya yükselince de değerini yitiren medyacılık...
Gazetecilerin şartların ve durumun analizini yapıp, geleceğe yönelik topluma olumlu mesajlar verecek ve olumluya yöneltecek yeni bir anlayışa ulaşması gerekiyor.
Sadece belirttiğiniz dernek için değil, ülkemizdeki neredeyse tüm sivil toplum kuruluşları için aynı durumlar ve sorunlar geçerli...
Sorun,
yapısal ve nedeni günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermemesi..
Hangi
derneğin yönetimi üyelerinden kopuk değil? Hangi STK mali yönden
destekçilerinden tam güç alabiliyor?
Hangi
kurum, üyelerini ortak bir hedef saptayıp, üyelerini ortak bir amaca organize
edebiliyor?
Bu
"hangi?" sorularımın neredeyse sınırı yok. Hepsinin cevabı da aynı,
neredeyse HİÇ BİRİ...
Sivil
Toplum Kurumlarımı ve örgütlenme modellerimiz artık çağın gerisinde. İhtiyaçlar
ve sorunlar yeni ama yönetimler ve yönetimlere seçilenler hala
"eski"...
Çünkü
beğenilmese bile eskiler; bilinen, alışıldık tanıdık olanlar olarak ve eski
yöntemleri, "bilinmez yeni'ye karşı" daha güvenilir.
O yüzden
çoğu STK, üyelik aidatı alma ve bazen üyelerinin kalbini alacak, bir süre daha
yönetime için sabır zamanı kazandıracak ufak tefek uygulamaların ötesine
gidemiyor.
Eğer
gerçekten STK olarak halk ve üye desteği almak istiyorsanız. İlk başta bu
sosyal yapının, ekonomik olarak üyelerine ve bağışçılarına dayanmayacak şekilde
bağımsızlığını planlamak zorundasınız.
Yoksa,
bunların hepsi, kimi zaman destek, kimi zaman da köstek olurlar.
Evet
ticari bir yapılama ihtiyacını tekrarlıyorum. Ama haklı olarak eleştirdiğiniz
yapılardan farklı olarak, gelirlerin tümü üyelere değil, STK amaç ve
hedeflerini göz önüne alarak kullanılmalı.
STK bir
amaca yönelik çalışırken, insanlar onun amacına katılırken, kendi hedeflerini
de kısmen gerçekleştirecekleri imkanları bulabilmeliler.
Bireyselleşme
arttı. Farkında olmasak da... Bireysel hedeflerimizi gerçekleştiremeyeceğimiz,
birilerininkine hizmet edeceğimiz organizasyonlara "niye destek
verelim?" Girdiysek bile bir süre sonra maddeten sonra da manen koparız.
STK'nın
bu hale gelip gelmediğini, toplanan üyelik aidatı oranlarından
görebilirsiniz...
Şeffaflık,
hesap verilebilirlik ne yazık ki, bizde lafta kalan şeyler. Acı da olsa,
yönetimin üyelerinin tepkisinden korkmasına rağmen net şeffaflık olmalı.
Sosyal
hedefi olan STK uzun vadeli bir oluşum olarak kurulmamalı. Bir ömrü belirlenmiş
olmalı en baştan. Çoğumuz ne kadar süreceği belli olmayan yapılara dahil olmak
istemiyoruz. Zamanımız artık daha kıt ve değerli. Hedefe göre, oluşuma süre
tahdidi konur.
Süreç
esnasındaki gelişmelere göre, gerekiyorsa, ortak kararla bu sınır bir miktar
uzatılır.
Aksi
halde ne kişileri ne de ekonomik imkanları motive etmeniz kolay olmaz.
Yani
STK'lar proje bazlı geçici oluşumlar olmalı. Kişiler hayatlarından ne kadar
zamanı bu yapıya adayacaklarını baştan planlayabilmeliler.