10 Mart 2022 Perşembe

Rusya- Ukrayna Çatışması hakkında


 

Batı'nın bu kadar yoğun bir Rus
düşmanlığı gütmesini hala şaşkınlıkla izliyorum.


Kültürü, edebiyatı, birikimi ile Rus Kültürünü ve toplumunu kendilerinden olduğunu defalarca dile getiren Batı, bu sefer topyekün bir dışlama ile Rusya'yı karşısına alıyor.

Bu normal değil.

Yaklaşık 30 yıldır aşama aşama Rusya aleyhine, anlaşmalara sadık kalmadan hareket ettiler. Ve böyle bir çatışma çıkacağını bile bile Ukrayna'yı kullandılar.
Ve şu an döktükleri timsah gözyaşlarına rağmen, Ukrayna'yı ve Ukrayna halkını umursadıklarını da hiç düşünmüyorum.
Batı'nın Rusya'yı yıllar içinde nasıl tahrik ede ede ilerlediğini ve Ukrayna'yı nasıl gaza getirip, teşvik ettiklerini açıklayan bir sürü araştırma ve yazı var internette...

İşin doğrusu Batı'nın Slavları birbirine düşürmüş olmasından dolayı pişman olduklarını da hiç sanmıyorum.

Dilerim Ukrayna ve diğer toplumlar, Batı'nın tüm destek ve teşviklerinin altında uzun vadeli çıkar planları olduğunu anlayıp, ona göre uzun vadeli politika geliştirirler...
Üzerinde durulması gereken konu ise "sonrasında neler olacağı?"

Çünkü bu ortamın bu kadar uzun süre, böyle incelikli hazırlanması ve yönetilmesi boşuna olmamalı...

Elimizdeki verilere bir bakalım önce...

1) Dünya Covid 19 isimli bir hastalık yüzünden iki yıldır yeni bir yapılanmaya geçti. Bu salgın sadece insanları öldürmedi, öldürmeye devam etmiyor. Ayrıca özellikle 15-20 yıl sonra üretimde olacak kuşakların zihinlerine yeni alışkanlıklar ve korkular ekleyerek toplumsal alışkanlıkları değiştirdi.
Toplum mühendisliği olarak üretimden, tüketim alışkanlıklarına, lojistiğe, sosyal güvenlik sistemlerine, toplumsal yaşam tarzlarına kadar bir çok alana müdahale etti.
Dünya'nın iyice kıtlaşan doğal kaynakları ve hızlı nüfus artışı ile tetiklenen aşırı tüketim alışkanlıklarını sorgulattı.
Dahası canı çok tatlı olan Batı toplumlarını, daha dar alanlara hapsedip kendi içlerinde yaşamaya alıştırdı.

Tam ABD-Çin arası ticari savaşının ortasında, birden bire Çin'de çıkması ayrı bir konu. Eğer iddialara doğruysa, 5-6 ay içinde Rusya kaynaklı "gözüken" yeni bir salgın da şaşırtıcı olmaz.

2) Dünya'nın kendini yenileme hızı, çevre kirliliği yüzünden de oldukça düştü. İnsanlık artık gelecek 10 yıllarda tüketmesi gerekenleri şimdiden tüketiyor. Tarlaya dadanmış çekirge sürüsü gibiyiz.
Çevre kirliliğinin ana kaynaklarından biri ise fosil yakıtlar. Ve petrol kaynaklı plastik ürünler.
Sürdürülebilir bir yaşam ve çevre için enerji devrimi de gerekiyor. Özellikle güneş, rüzgar, dalga, jeotermal gibi yenilenebilir kaynaklar ile füzyon gibi araştırmaları hala süren büyük potansiyele sahip enerji kaynakları öne çıkacak gibi...

Ama bu araştırmaların, tesislerin inşa ve yapım finansmanları da sağlanmalı. Günümüzün enerji sağlayıcı dev petrol şirketlerinin bu alanlarda da büyük yatırımlara yöneldiğine şüphe yok.

Uzun zamandır, dünya'daki petrol rezervinin bitmek üzürü olduğu söyleniyordu. Aslında biten, "kolay çıkarılabilir" petrol rezerviydi. Doğal gaz rezervi ise en az 100 yıl daha yetecek düzeyde.
İşin diğer yanı, doğal gaz fiyatının petrol fiyatına bağımlı olması. Yani bir varil petrol'ün üretim maliyeti artıkça, aynı oran çarpan olarak doğalgaza'da yansıyor.
İlginç olan, dünya'nın petrol rezervi hala var ama çıkartılması ve işlenmesi zor idi bu kaynakların.
Hele petrol varilinin 30-50 dolar aralığında olduğu günlerde, varili 120-140 dolara mal olacak petrol sondaj kuyuları açmak ve işletmek imkansızdı.

3) ABD dünyanın önde gelen gaz üreticilerinden biri olarak 2021 yılında, doğalgaz- kayagazı sıvılaştırma tesislerini bitirdi. Filosunu da hazırladı. Artık dünyanın heryerine gemileri ile LNG satabilir. En yakının da olan, nakliye masrafı düşük, zengin alıcı ise Avrupa var. Ancak bu pazarın neredeyse %40'ı Rus gazına bağımlı.

4) Çin, Hindistan, Orta Asya Ülkeleri, Uzak Doğu ülkeleri, Rusya gibi ülkelerin olduğu Avrasya bölgesi, dünyanın dinamik, genç bir ticaret potansiyelini oluşturuyor.
Hindistan nasıl yazılımda lider ise, Çin'de teknolojik tüketim ürünlerinde lider. Rusya doğal kaynakları ve geniş toprağı ile ayrı bir avantaja da sahip.
Üstelik küresel ısınma ile Rusya step ve bozkırları da dahil, kuzeye doğru bir çok bölgenin yaşanabilirlik ve yerleşebilirliği de artacak.

Kısaca, dünya ticaret ve üretim gücü Doğu'ya doğru geçiyor.

5) Afganistan'ı bölge ülkelerinin birbirine siyasi ve ekonomik olarak entegre olmasına engel olmak için
bir kaos içinde bıraktılar.

6) Çin'i gerek Uygur bölgesi, gerek ise Tayvan üzerinden üzerinden tahrik ediyorlar. Bölgedeki toplumlar arasındaki tarihsel düşmanlıklar da ara ara hatırlatılıyor.

7) Dünya'nın mevcut doğal kaynakları ve kendini yenileme gücü, 2050'lere kadar en fazla 4 milyar, 2100'lerde ise 1 milyar insana düşecek. Yani paylaşım kavgaları artacak.

8) Batı dünyası ise bu değişimi durduramadığı gibi, kendi refah seviyesini Orta Doğu ve Afrika'dan gelen göçmenlere karşı nasıl koruyacağını da düşünüyor.
Mevcut sosyal refah devleti durumlarını daha ne kadar sürdürebilecekleri meçhul.
Avrupa da yükselen milliyetçilik bu durumun doğal bir sonucu aslında.
Korumacı gümrük duvarları, ithal ürünlere kalite standartları ile getirilen gizli veya açık engel ve kotalar, boykot etmek için bulunan gerekçeler, vs,vs...


Sonuç Değerlendirmesi


Bu çatışma petrol fiyatlarını yükselttiği için,
a) Yeni sondajları rantabl hale getirdi.
İnsanlığa yeni fosil yakıt kaynaklarının devreye sokulmasının haklılığını gösteren bir suni fiyat artışı sağlandı.

b) Fosil Yakıt üretici şirketlerin kârlılığı artırıldı. Yeni yatırımlara finansman sağlayıp, liderliklerini koruyabilecekler.

c) Bu çatışmalarda son teknoloji silahlar içinde deneme imkanı sağlanıyor. İspanya iç savaşında da devletler, ikinci dünya savaşı öncesinde silah teknolojilerini böyle denemişler, kıyaslamışlardı.

d) Batı'nın Rusya'nın geniş arazisindeki doğal kaynaklara ve tarıma uygun alanlaragöz diktiğini ve uzun vadeli olarak buralardan pay alma hesapları içinde olduğunu düşünüyorum.

e) Batının, Slavları ve özellikle Rusları tamamen Asyalı olarak gördüklerini, şimdiye kadarki tutumlarının ise endişeden kaynaklandığını gösterdiler.

f) Dünyanın "gelişmiş ve gelişmekte olanlar" şeklinde iki temel kutaba ayrılmakta olduğunu görüyorum. Gelişmiş olanlar kendi aralarında birleşirken, gelişmekte olanları ise alt kutuplara ve taraflara ayırmaya çalıştıklarını düşünüyorum.

g) Afrika ve Güney Amerika üzerinden de yeni gerilimler çıkabilir. Bu bölgeler, tarafların gelecekteki çatışma alanları arasına girecek gibi gözüküyor.











RUS/UKRAYNA SAVAŞINDA KİM KAZANDI KİM KAYBETTİ

https://haberalgazetesi.net/rus-ukrayna-savasinda-kim-kazandi-kim-kaybetti/


Savaşın görünür yanı Ukrayna - Rusya Savaşı.

Görünmeyen yanı Almanya - ABD Savaşı.

Bildiğiniz gibi Rusya Almanya arasında Kuzey Akımı 2 boru hattı inşası bitmiş. Hizmete alınması seviyesine gelmişti.

Bu boru hattının hizmete alınması demek Alman Sanayisinin ucuz enerji kaynağına, Rusya'nında bol ve güvenli maddi imkana kavuşması demekti. Yani Almanya ve Rusya açısından kazan - kazan durumu vardı.

Böyle bir gelişme Avrupa - Rusya arasında ticaret ve turizmin gelişme ortamını doğuracaktı. Her iki tarafında kazançlı olacağı bu pozisyon ABD'yi rahatsız etti.

Çünkü Avrupa - Rusya arasındaki güvenin tesis edilmesi, karşılıklı ticaret ve turizmin gelişmesi Avrupa'nın özellikle de ekonomisi çok yüksek oranda fazla veren Almanya'nın ABD'ye ihtiyacını azaltıyordu.

Bu gelişmeler ileri aşamada her iki ülkenin kendi paraları ile ticaret yapması ve doların rezerv para olma durumunu sarsacaktı. Ne yapıp edip Kuzey Akım 2 boru hattı engellenmeliydi.

Bunun için zavallı Ukrayna ABD tarafından kurban seçildi. Sanki Ukrayna NATO'ya alınacakmış gibi bir söylemle Rusya tahrik edildi. Putin bu tuzağa düştü.

Ukrayna'nın yanıp yıkılması ABD - İngiltere'nin umurunda değil. O şimdi zaferinin tadını çıkarıyor.

Bu savaş sonucu daha şimdiden kimler ne kazandı, kimler ne kaybetti.

1- Avrupa hiç olmadığı şekilde (İskandinavya dahil) ABD'ye yaklaştı. ABD yeniden Avrupa'nın koruyucusu rolüne soyundu. Koruma karşılığı haraç toplayan kabadayı gibi ortalıklarda dolanıyor. Herkese pahalı silahlarını pazarlama imkanı buldu.

2- ABD'nin Avrupa'daki esas rakibi ve gizli düşmanı Almanya ABD karşısında üçüncü yenilgisini aldı. Alman sanayii ucuz ve güvenli enerji kaynağından oldu.

3- Avrupa Ordusu hayali bir başka bahara kaldı. NATO daha uzun bir süre Avrupa'da varlığını devam ettirecek...

4- Bu operasyonla dolar rezerv para olma durumunu biraz daha sağlama aldı.

5- Her alanda yaptırımla karşı karşıya kalan Rus ekonomisi savaş öncesinden daha güçsüz bir hale geldi.

6- Rusya, aynı kültürden gelen komşusu bir devletin ve halkın çok uzun yıllar sürecek düşmanlığını kazandı.

7- Başlangıçta tamamen haklı pozisyonda olan Rusya, sınırlı bir tedip harekatı yerine istila harekatına girişmesi nedeniyle, kendi hinterlandı olan Kafkasya ve Orta Asya'da derin kuşkulara neden oldu.

8- Özellikle Putin'in bazı ulusların gerçekte olmadığı, Lenin sosyalizminin bir eseri olduğu biçimindeki yaklaşımı; Rusya'nın meşru savunma ötesinde Çarlık hevesleri ve yayılmacı bir politika izlediği kanısını verdi.

9- Hiç kuşkusuz en büyük kayıp ABD emperyalizminin kurban seçtiği Ukrayna'nındır. Ülke işgale uğramış, yanmış, yıkılmış, çoluk çocuk demeden insanlar öldürülmüş, kaynaklar yok edilmiştir.

10- Türkiye başlangıçta yaptığı hatalar nedeniyle  zaman zaman bocalayan bir tutum içinde kaldı. Sonra savaşın dışında kalma ve Montrö Antlaşmasını uygulama kararını vererek hatayı kısmen telafi etti. Ancak enerji, ticaret ve turizm alanlarında oldukça önemli paya sahip iki ülkenin savaş halinde olması nedeniyle kayıp içindeyiz.

Kısaca daha şimdiden Almanya başta olmak üzere Avrupa, Rusya, Ukrayna ve Türkiye bu savaşta kaybedenler. ABD ve İngiltere kazananlar tarafında görünüyor.



Minsk Anlaşması'na ne oldu?


https://emrekose.substack.com/p/minsk-anlasmasna-ne-oldu?s=r

Batılı medya, 7 yıldır Donbass ihtilafının çözümüne yönelik Minsk Anlaşması'nın uygulanmasını telkin ediyor. Nihayetinde Almanya ve Fransa, garantörü olduğu anlaşmayı tarihe gömdü.

İlgili içerik: "Ukrayna, Donbass'ta Hırvat senaryosunu tekrarlamayı amaçlıyor"



2009 yılıydı (Alıntıdır)
Harp Akademileri Komutanlığı'nda “enerji güvenliği” konusunda uluslararası sempozyum düzenlendi.
Cumhuriyet tarihinde o güne kadar düzenlenmiş en kapsamlı, en geniş katılımlı enerji sempozyumuydu.

Petrolün ve özellikle doğalgazın “silah” olarak kullanılacağına dikkat çeken, Türkiye'nin de içinde yeraldığı bölgede enerji odaklı savaşların kaçınılmaz olduğunu öngören, bu tehdide yönelik güvenlik stratejileri geliştirmeyi hedefleyen, beyin fırtınasıydı.

Atom Enerjisi Ajansı, Uluslararası Enerji Ajansı, Avrupa Komisyonu, NATO genel sekreter yardımcısı, ABD enerji bakanlığı Rusya ve Avrasya dairesi başkanı, İngiltere Savunma Akademisi, Bulgaristan enerji bakanı, Hollanda ekonomi bakanı, Yunanistan kalkınma bakanı konuşmacı olarak katıldılar.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü profesörlerinden, Shell'in üst düzey yetkililerine, uluslararası ekonomistlere kadar, dünya çapında saygın konuklar görüşlerini dile getirdi. Rahmi Koç başta olmak üzere Türk iş dünyasının ileri gelenleri dinleyici olarak oradaydı.

Bu küresel sempozyumun zamanlaması bile muhteşemdi.
Üç ay önce patlak veren bir enerji güvenliği krizine denk gelmişti.
Rusya'yla Ukrayna arasında doğalgaz krizi başlamıştı!

Rusya'nın ana doğalgaz boru hattı olan Trans Sibirya Boru Hattı tee 40 yıl önce 1981 yılında açılmıştı.
4 bin 500 kilometre uzunluğundaydı.
Sibirya'dan başlıyor, Rusya'yı komple geçiyor, Ukrayna'ya giriyor, oradan Avrupa ülkelerine ulaşıyordu. Almanya başta olmak üzere 18 Avrupa ülkesi bu hattan gelen doğalgazı kullanıyordu.
Ukrayna hem uygun fiyat ödeyerek bu boru hattından gelen doğalgazı kullanıyor, hem de geçiş ücreti alıyordu.
Ama…
2004 yılındaki Turuncu Devrim'den itibaren Ukrayna'nın tavrında enteresan değişiklikler başladı, Rusya'ya 2 milyar dolardan fazla borcu birikmişti, doğalgazı kullanıyor, parasını ödemiyordu.
“Bana mecburlar, nasıl olsa gaz vermeye devam edecekler, benim gazımı keserlerse Avrupa'nın da gazı kesilmiş olur” diye düşünüyordu.
Bir yandan da Avrupa'ya mesaj gönderiyordu, “beni korumazsanız siz de gaz alamazsınız” diyordu.
ABD yönetimi, Rusya'nın Avrupa'ya doğalgaz vermesine Reagan döneminden beri karşı çıktığı için, Trans Sibirya Boru Hattı'nın açıldığı günden beri karşı çıktığı için, Ukrayna'nın sırtını sıvazlıyordu.
Bugün Ukrayna'da yaşanan savaşın temeli, işte böyle atılmıştı…
ABD tarafından sahip çıkılan Ukrayna, kendisini iyice güçlenmiş hissediyordu, NATO'ya alınacağını düşünüyordu, Rusya'ya rest çekerek Avrupa Birliği'ne gireceğini düşünüyordu.
Sırtını ABD'ye yaslamanın özgüveniyle, borcunu ödemediği gibi, geçiş ücretine zam yapmaya kalkıyordu.
Moskova'ya posta koyuyordu, “eşşek gibi hem gaz vereceksin, hem bize daha fazla para ödeyeceksin” demeye getiriyordu.
2009 yılbaşı…
Şak…
Rusya vanayı kapattı, gazı kesti.
“Ukrayna hem doğalgazımı çalıyor, hem paramı çalıyor, bu böyle devam edemez, biraz da siz düşünün” dedi.
Avrupa tutuştu.
Avrupa Birliği acilen toplandı.
O güne kadar salağa yatıyorlardı, koştura koştura devreye girdiler, ABD'yi ve Ukrayna'yı ikna ettiler, Rusya'nın parası ödendi, Rusya'nın fiyatları kabul edildi. Rusya vanayı açtı.

(Makarayı az ileri saralım.)

(Rusya, Ukrayna yüzünden bu tür krizler yaşayacağını tahmin ettiği için, Ukrayna'da turuncu devrim olur olmaz, 2005 yılında Kuzey Akım boru hattının temelini attı, 2011 yılında açıldı.
Kuzey Akım boru hattı Rusya'dan başlayarak, başka hiçbir ülkenin toprağına girmeden, Baltık Denizi üzerinden Almanya'ya bağlandı.
Ukrayna'yı devre dışında bırakan, Almanya üzerinden Avrupa'ya bağlanan bu boru hattına, Kuzey Akım 1 adı verildi.)

(Şu anda Ukrayna savaşı nedeniyle, ABD'nin yoğun baskısı üzerine, Almanya tarafından iptal edilen Kuzey Akım 2 boru hattı, işte bu Kuzey Akım 1'in bitişiğine, aynı güzergaha inşa ediliyordu.
Kuzey Akım 2 tamamlanırsa, Rusya'nın artık Avrupa'ya doğalgaz iletmek için Ukrayna'ya asla ihtiyacı olmayacaktı.
Ukrayna halkı ateşe sürüldü, savaş başlatıldı.
Böylece Kuzey Akım 2 durduruldu.)

(Makarayı tekrar 2009'a geri saralım.)

Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen “uluslararası enerji güvenliği” sempozyumu, işte tam olarak 2009 yılındaki bu doğalgaz kriziyle, Rusya-Ukrayna kriziyle örtüşüyordu.

Türk genelkurmayı, petrolün ve özellikle doğalgazın “silah” olarak kullanılacağını, Türkiye'nin de içinde yeraldığı bölgede enerji odaklı savaşların kaçınılmaz olduğunu açıkça görüyordu.
Bu tehdide karşı, Türkiye'nin güvenlik stratejisini geliştirmek üzere kafa yoruyordu; sempozyum bu amaçla düzenlenmişti.

Harp Akademileri'nde böylesine kapsamlı bir uluslararası toplantının yapılması, her nedense (!) sayın medyamızdaki bazı arkadaşları fena halde rahatsız etmişti.
İkinci cumhuriyetçi ve AB'ci olduğunu saklamayan gazeteciler, o sırada Akp yancısıydılar, “asker neden enerji işiyle ilgileniyor?” diye makaleler döşeniyorlardı.
Güya Akp'yi uyarıyorlar, “bak askerler senin arkandan gizli gizli işler çeviriyor” diyorlardı, “sivil hükümet varken, askerler hangi hakla bu meseleye burnunu sokuyor” diyorlardı, “demokrasiye aykırı” diyorlardı, “vesayetçi bunlar” diyorlardı.

Halbuki gizli saklı filan değildi.
Hükümet aleyhine de değildi.
Akp'nin enerji bakanı Hilmi Güler sempozyuma katıldı.
Konuşmacı olarak katılmakla kalmadı, açılış oturumunu yönetti.
Hatta, Hilmi Güler de, sempozyumdaki konuşmasında Batı'yla Rusya arasında Ukrayna üzerinden yaşanan krize dikkat çekiyordu.

28 Nisan 2009.
Sayın medyamızdaki ikinci cumhuriyetçilerin şiddetli eleştirilerine rağmen, sempozyum toplandı.
Bütün davetliler yerine oturdu.
Tam açılış konuşması başlamıştı ki… Bum!

Harp Akademileri Komutanlığı'nın burnunun dibinde bomba patladı.
Ses bombasıydı.

(O güne kadar Türkiye'de örneği görülmemiş bir bombaydı. İnceleme yapıldı. Spekülasyon olmasın diye yazmıyorum, yabancı ve dost (!) bir istihbarat teşkilatına ait olduğu saptandı.)

Belli ki, Harp Akademileri'ndeki sempozyum, sadece ikinci cumhuriyetçi gazetecilerimizi rahatsız etmekle kalmamıştı.
Başka rahatsız olanlar da vardı.
Rahatsızlıklarını –tam sempozyumun başladığı saniyede- göstermek istemişlerdi.

Her şeye rağmen, sempozyum başladı.
Son derece başarılı şekilde gerçekleştirildi.

İki gün sürdü.
28 Nisan'da başladı.
29 Nisan'da sona erdi.
30 Nisan…
Enerji bakanı Hilmi Güler görevden alındı!

(Spekülasyon olmasın diye isim vermiyorum, doğalgaz ve petrol sektöründe iş yapan, o sempozyuma katılan ve Türkiye'nin tezlerini savunan işadamlarının, o sempozyumdan sonra başına gelmeyen kalmadı.)

Sempozyuma katılan herkes sivildi.
Üç kişi hariç…
Sadece üç subay vardı.
Kara, hava, deniz kuvvetlerini temsil ediyorlardı.

İsmet Çıngı.
Hava kurmay albaydı.
Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı Başkanı'ydı. Sempozyumun genel yönetmeniydi, Harp Akademileri adına bu uluslararası sempozyumu konukları dahil, a'dan z'ye organize eden subaydı.
Ahmet Küçükşahin.
Piyade kurmay albaydı.
Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü müdürüydü, kara kuvvetleri adına konuşma yaptı.
Cem Gürdeniz.
Tümamiraldi.
Deniz kuvvetleri adına konuştu.

Bu üç subay…
Enerji güzergahlarının odağındaki Türkiye'ye yönelik askeri ve ekonomik tehditlere dikkat çekiyor, Akdeniz, Karadeniz ve Irak üzerindeki bölgesel çıkarlarımızı “Türk tezi”yle tarif ediyordu.

Bu üç subay…
Asrın iftirası Balyoz'la hapse atıldı!

O sempozyumu düzenleyen, o sempozyuma katılan, o sempozyumda Türk tezini temsil eden, enerji savaşlarının Türkiye'ye hem ekonomik hem askeri tehdit oluşturduğunu anlatan, bu konuda “bağımsız strateji” geliştirmek gerektiğini söyleyen herkes imha edildi.

Amaaann boşver be canım kardeşim…
Sen bu tür antin kuntin detaylarla hiç canını sıkma.
Aç bak televizyonları, hava durumu gibi şehir şehir anlatıyorlar, Harkov'dan girdi, Kiev'den çıktı, Melitopol sağanak füze yağışlı filan…

https://www.criturk.com/yilmaz-ozdilden-enerji-guvenligi-ile-ilgili-detaylar/