7 Temmuz 2021 Çarşamba

İZMİR'E NASIL BİR YÖNETİCİ LAZIM ?

Aşağıda birbirine benzer iki görüş var. Sahipleri yapıcı önerileri ve geniş pespektifleri ile yaptıkları yorum ve paylaşımları ile saygımı kazandıklarından, kendimce bir cevap yazacağım.

Esasen bu konu da bir tartışma açmanın ve diğer katılımcılarında bu konudaki fikirlerini almanın çok faydalı olacağını düşünüyorum.

Tahminim, sonraki seçimlerde aday olmayı düşünenler de buradaki yaklaşım ve yorumlardan faydalanıp, küpeler çıkartacaklardır.

Biliyorsunuz, erken veya vaktinde bir seçim yaklaşıyor ve ben artık klasik "partili politikacı" kimliklere oy verme taraftarı değilim.

-----
M. Çetin Oktay, " İzmirde yıllarca yaşamış, neyin nerede olduğunu bilen , sorunları bilip seçim öncesi projelerini açıklayıp uygulama gücü olan yöneticilere ihtiyacı var kentimizin....
İlk önce gelen bu vasıflara sahibi yönetici ihtiyacıdır."

Hüseyin Çelikyay "Popülist politikalar yapmayan, beldeyi tecrübeli ekibiyle yönetebilecek, vizyonu geniş, 40-50 sene sonrasını görebilecek, dirayetli taviz vermeyen , dürüst bir başkana ihtiyacı var İzmir’in. Diğer konuları o halleder."

-----

En başta gözlemlediğim şey, hiç bir belediye başkanı sorunları ve ihtiyaçları bilerek gelmiyor. Ancak aynı koltukta ikinci seferinden sonra doğru düzgün bir şeyler üretmeye başlayabiliyor.

Çünkü bizim yaşayarak gördüğümüz sorunlara üretilen çözümler hep aynanın parlak yüzü... Oysa "Sır" arkasında biriken sorunlar çok daha karmaşık ve sanılandan çok sebebe bağlı oluyor.
.
Kimisinin 5 yıl-10 yıl yöneticilik yaptığına, bulunduğu yerde iyi sonuçlar ürettiğine bakmayın. Yeni bir koltuğa geçtiğinde sıfırdan başlıyorlar. Çünkü aday oldukları mevki hakkında hiç bir ön çalışma yapmıyorlar. Çevrelerindeki üç-beş danışmanın birikimi ve kendi fikirleri ile varsayımda bulunuyorlar.
Yani bilimsel bir ön çalışma yapanı yok.

Seçim vaadlerinde bol keseden atıyorlar. Çünkü sorunları ve imkanları gördükleri cepheden, sorunları basit ve çözülebilir, kaynakları yeterli, yeni perspektifden bakılırsa yeni şeyleri eklemenin kolay olduğunu düşünüyorlar.
Ama koltuğa oturdukların da iş göründüğü gibi çıkmıyor.
.
Yöneticilik çok ciddi sabır, azimli çalışma ister. Yorucu iş ve bu işi paylaşacak ekip arkadaşlarına gerek duyarlar.
Bu yüzden koltuğa oturanlar, kendilerine güvenebilecekleri, böylece lider olarak sorumluluğunu taşıyabilecekleri, sorun çözüp proje geliştirecek kişileri danışman olarak yanlarına alıyorlar.
Güven öncelikli konu olduğu için de, sadakat, liyakat'ın önüne geçebiliyor.
Sorunlar çözülemedikçe, sadece danışman sayısı artıyor. işi kötüsü her yiğit yoğurdu farklı yediğinden, sorunların düğümleri sıkılaşıyor.

Oysa sorunların cözümü ve önceki politikaların devam edip, gelişmesi için liyakat öncelikli öneme sahip olmalı.
.

Bir de kurumlar da kemikleşmiş bürokrasiler oluyor. Bir kurumun herhangi bir birimininde üst düzey bir amirin sözüne genellikle itiraz edilmez. Yanlış olsa bile karşı çıkmaz. Sorumluluk ondadır çünkü ve her koyun kendi bacağından asılır. Çalışan, ancak ciddi bir sorumluluk alacak ise karşı çıkar veya uyarır.

Eğer amir uzun bir süre bu birim başındaysa, birimi ve kişileri de tanıdığı için, rahattır. itirazlar, uyarılar olmadığı için de verdiği kararların isabeti ve doğruluğu hakkında şüphesi de yoktur.
Bu çerçevede de kadrosunu yapılandırır. Memnun olduğu kişilerden oluşan bu kadro'nun kendine güveni ile sistem yürür. Kadro kemikleşir, hatalı kararlar alınabilir ve hatta uygulanır.
Çünkü sorunlarda aynanın hep parlak, imaj kısmı ön plandadır.
Bir de birbirlerine kendilerini ve birbirlerini övüp, egolarını şişirmişlerse... Onları kimse durduramaz.
.
Belediyelerde ise işin bir de siyaset yanı var.
Siyaset, toplum içinde önemli bir işleve sahip kurum olakla beraber, belediye gibi her türlü görüşe ve gruba eşit, ortak hizmet vermesi gereken kurumlarda ciddi bir sorun bence...

Çünkü siyasetçilerin ihtiyaçları ve öncelikleri ile toplumun ihtiyaçları ve öncelikleri her zaman uyuşmuyor. (Siyasetin yozlaşması ayrı bir konu, girmiyorum)
Toplum faydasına yapılacak uygulamaların sağı-solu, ideolojisi olmaz. Ama biz de toplum yararına bile olsa, karşı siyasetten gelen öneriler, iktidar olan siyaset tarafından yok sayılıyor.
Aynı şekilde iktidarın yaptığı her şey de, muhalefetçe eleştirilebilinecek bir konu olarak ele alınıyor.
(Bir de buna siyaset, yapanlara da siyasetçi demiyorlar mı?)
.

Sonuçta, hiç bir idarecinin İzmir'i gerektiği gibi bilerek ve çoğu sorunlarına hakim olarak aday olacağını sanmıyorum.
Zaten bunları bilen birisi de aday olmaz. Ne yapsa, bitiremeyecek, yeni sorunların çoğunu çözemeyecek.
.
O yüzden, İzmir veya ilçe yönetimlerine aday olacak kişilerin öncelikle partilerinden bağımsız hareket edecek ve partilerinin de bunu kabul edip, açıkça kamu oyuna beyan etmiş olmaları lazım.
Başkanın görünürde bağımsız olması yeterli değil, partinin iç yönetimlere üst yöneticiler de tavsiye etmemesi gerekiyor.


İkinci olarak, bu kişilerin liderliği öğrenmiş olması gerekiyor. Liderlik doğuştan değildir. Öğrenilen bir şeydir. Ama onu uygulamak, cesaret ister. İşte bu kolay öğrenilmiyor.
Ama kast ettiğim liderlik, güncel parti liderliği gibi "tek adam liderliği" değil. EKİP LİDERLİĞİ...

Çünkü sorunlar çok bilinmeyenli denklemler gibiler. Her sorunun çözümünde ve diğer çözümlerle uzlaştırılmasında bir çok insan görüşü gerekiyor.
Lider her şeyi bilmek zorunda değil ama ekiplerin arasında eşgüdümlü uyumu sağlamayı bilmeli.
Bir de zaman ilerleyince, çevresinde yığılan "onaycı kalabalığın övgülerinin artmasının, sorunların çözülümediğinin ve arttığının işareti olduğunu bilmeli...
Çünkü, sorunlar yığıldıkça ve çözüm üretilemedikçe, hedef kişi olarak sorumlulugu taşıması için, yakın çevreder övenlerin sesleri ve yoğunluğu artıyor.
İdareciler de  henüz tamamlanmamış işleri, sorunları çözülmüş gibi algılatabiliyor.
Bu dönemler de imaj çalışmaları öne çıkıyor. Eksik kalınan veya zamanında yetişmeyen sorunlar, imaj balonları ile ikinci plana itilmeye çalışılıyor.

Üçüncü nokta ise "bilimin rehberliği"ni muhakkak kullanmalı.
Bu iyi bir eğitim almayla veya yetkin, akademik ünvanlı danışmalrla çalışmak değil sadece. Bunun için konununda uzman kişilerden ve kurum içinde bu konularda pişmiş kişilerden faydalanmayı, bu kişileri kaznmayı bilmeli.

Orta ve uzun vadeli olarak, sorumluluk alanında çıkacak teknik ve toplumsal sorunlara uygulanacak politikalara göre şimdiden planlar ve projeler üretmekle ilgili...

Bunun için kahin olmaya gerek yok.
Şu an dünya üzerinde İzmir'in 20 yıl önceki durumunda olan binlerce şehir var.
Aynı şekilde günümüzdeki sorunları 20-30 yıl evvel yaşamış ve çözüm üretmiş şehirler de var.
Kopyalamadan adapte etmek mümkün.

Kent tasarımı ve mimarlık yapısı da buna göre ele alınmalı.

Dördüncü olarak, muhalefet ile muhakkak çalışabilmeli. Şehir belli bir düşünceden oluşmadığı gibi sorunlar da belli bir açıdan tam ve doğru teşhis edilemez.
Muhalefetin katıkılarını yönetimde kullanabilmesi için, yönetime dahil edebilmeli.
İşte burada partiden bağımsız olmanın önemi bir kez daha çıkıyor.


* Beşincisi, topluma düzenli rapor verebilmeli.
Örnek üzerinden gidersem:
Vatandaştan, projeler isteniyor. Hatta yönetime Toplumsal  Katılım deniyor. Bu ekonomik koşullardan kaynaklı olarak biraz da, yüzlerce, binlerce öneri geliyor.
Uygulanamayacak olanlar ağırlıkta ama bir kısmı değiştirilip, süslenip püsleniyor, uygulanıyor.
Vatandaş olarak, kim ne önermiş? Nasıl uygulanmış veya niçin uygulanamamış?  Bunu görebilmeli diğerleri...
Böylece başka biri belki bu fikri geliştirip, daha ekonomik ve uygulanabilir hale getirebilir...

Ya da,
Bir proje geliştiriliyor. Uygulanıyor. Haber yapılıyor. Sonra o proje gündemden düşüyor. Aradan bir kaç yıl geçince, ne durumda bilinmiyor. (Eğer bittiyse hiç bilinmiyor.)
O yüzden yapılan ve uygulanan projelerle ilgili düzenli bilgilerde, yönetimler değişse bile aktarılmalı.

Yönetici olacak kişinin, eğrisi ile doğrusu ile ilgili topluma düzenli yaptıkları ve yapamadıkları ile ilgili bilgi vermesi gerekli...

Bakın birisi, "Yanıldık, hata yaptık!" dedi..Ne oldu? Muhalifleri bir süre topa tuttu ama vatandaş için belirleyici olmadı.