22 Kasım 2019 Cuma

Romantizm Nedir?

Internet ortamında Romantizm üzerine bulduğum en iyi tanım şöyledir.


"Sözlükler Romantizmi ve romantik olanı, ona dair her şeyi kapsayacak ve yine ona dair hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak şekilde tanımlamanın mümkün olmadığını gösterircesine, farklı farklı anlamlar arasında dolaşmamızı teklif etmektedir. Romantizm “şiddetli aşk duyguları”, “hayal gücünden derinden etkilenmiş olmak”, “verili gerçekliğin ötesine geçme arzusu”, “imkânsızı isteyen hayaller kurmak”, “sarsıcı eleştirel fikirlere, devrimci ideallere sahip olmak”, “tutkularla hareket etmeyi makul olana yeğlemek” gibi anlamlar içermektedir.
Aslında Romantizm dendiğinde hemen herkesin aklından geçenleri dile getiren bu atıflar, kavrama biraz edebi, biraz felsefi, biraz politik anlamlar yüklendiğinde usul usul şekillenmeye başlayıverir. Böylelikle edebiyatta romantizm aşk ve tutkulu hislere, prenses ve şövalye ruhluluğa; felsefede romantizm aşkın değerlere, doğaya ve yüceye, mitolojiye, deha-kültüne; politikada romantizm ise özgürlük, âdil bir toplumsal düzen, devrim ya da altınçağ arzularına merak duyup yönelmeye, hatta zemin oluşturmaya başlar.
" (http://www.ekdergi.com/romantizm-nedir/)


Ortamda, kitaplarda erkeklere nasıl romantik olacakları konusunda bir çok öğüt veriliyor. Kadınlara ise, erkeklerin bazı egolarını övmek romantiklik olarak anlatılıyor.

Sanki kadınlar doğuştan romantik de, erkekler için bu seks ile sınırlı kalıyor gibi...

Oysa bir çok ilişkinin sonlanmasının ana nedenlerinden biri de, sadece erkeklerin değil, kadınların da aslında pek romantik olmamasından kaynaklanıyor.

Çoğu kadın, bir erkeğe karşı nasıl romantik olunur? bilmiyorlar.

Bunu başarabilen kadınlar hem erkeklerini, hem de aşklarını ömür boyu canlı tutabiliyorlar.

Bir erkeğin romantizminin ölüşünün ana nedeni, duygularının ve beklentilerinin anlaşılmaması ve karşılık bulmamasıdır.
Çoğu kadın güzel ve bakımlı olmanın, bir kaç övücü iltifatın erkek için yeterli olduğunu düşünüyorlar. Oysa bunlar, erkek için bir kadına bağlanmada sadece onu kadının alanına çeken ilk adımlar.
Aslında pek de güzel veya çekici olmayan bazı kadınlar, erkeğin duygularına karşılık vererek onların duygularını ve ilgilerini canlı tutabiliyorlar.

Oysa, özellikle günümüzde olduğu gibi, ilişkilerin de hız çağına uygun olarak çok çabuk yıprandığı ve yüzeysel kaldığı bu ortamda, romantizmin tüm yükü ve sorumluluğu erkeğin sırtına yüklenmiş gibi...

Aslında esas sorun, kadınların romantizmi bilmiyor ve romantik olmamalarından dolayı, bu işi erkeğe bırakmış olmalarından kaynaklanıyor.

Ne yapabilir, erkek için? Hiç bir fikri yok ki yapsın...

Ondan sonrada "çevrede hiç erkek kalmadı" diye serzenişte bulunurlar. Halbuki aynı söylemi erkeklerde, kadınlar için çok sık kullanıyor.

Kısa süren, saman alevi tadında ve yapısında aşklar, huzursuz sorunlu birliktelikler, uyumsuz ve iletişimsiz çiftler.

Özellikle
karşı cinsten beklentilerini yüksek tutan bireylerin (kadın-erkek) sanki her zaman karşılaşabileceklermiş ve istedikleri zaman mümkünmüş gibi, "aşk'a burun kıvıracak" kadar duyarsız oluşları da romantizmin sönmesinde ciddi bir etken.

Çoğu zaman tüketilmiş ya da ateşi sönmüş ama hala var olduğunu sandığımız  aşkların gölgesinde hayatımızı sürdürüyoruz.
Evet, aşk nadirdir!
Çoğunlukla, planlarımız dışında, hesapladığımızdan farklı şartlar altında karşımıza çıkar.

Aşk fırsatlarından ancak bir kaç tanesi, gerçek aşk'a dönnüşür.Ve insanın hayatında karşısına en fazla 1 veya çok şanslıysa 2 defa çıkar. Kalanları ise genelde tutku düzeyini aşamaz.
Bazen çok kısa sürse bile (biyolojik olarak salgılanan hormonların etkisiyle, ortalama en fazla 4 yıl), aşkın insana verdiği enerji ve tutku, hayatında bir çok şeyi değiştirmesi ve kendisini yenilemesi içinde önemli bir fırsat sağlıyor.
Yeter ki kişiler, bu nadir fırsatı tepmesinler...
Kısa süren bir mutluluk anısı bile insan hayatına önemli bir ivme kazandırabiliyor.

Bu yüzden insanın karşısına çıkan aşk fırsatına burun kıvırması, büyük bir lükstür. Genelde de bu fırsat kaybedildikten sonra fark edilir ama o aşk ateşini yakan malzeme çoğunlukla yanarak tükendiğinden, geri dönüşler eskisi gibi olamaz.

Bazen de aşk duyguları aynı anda ateşlenmez bireylerde.
Birilerinin ki sönerken, diğerinin ki yeni canlanır. Bu uyumsuzluk üzerinde, inişli-çıkışlı bir ilişki sürdürürler.

İşte romantizm, bu noktada o ilk ateşi canlı tutan ve koruyan etkendir. Hatta aşk ateşiyle üretilen ve doruğa çıkan hormonlar ve salgılar tükenip, parçalandıktan sonra bile...

Peki nedir romantizm?
İlk başta, insanın karşısındakinin istek, arzu ve ihtiyaçlarına değer vermesidir. Umudun canlı tutulmasıdır.

Sadece karşı tarafı mutlu etmek için değil, onun kendi kendisiyle de mutlu olmasına destek vermektir.
(İşte iltifatlar ve benzeri tutumlar bu noktada işe yarıyor.)



Erkeğin, kadın için yaptıklarının değer görmemesi veya doğru şekilde takdir edilmemesi ve hissettirilmemesi (sözlerle değil, tutum ve davranışlarla) erkeğin romantizminin gerilemesinde ilk başta gelenlerdendir.

(Mesela hediye çiçeğin, iki gün sonra çöpe atılması, parfümlerin takıların kullanılmaması.. Benim stilim denip, giyim tarzında ara sırada olsa, arzu edilen bazı değişikliklerden kaçınılması, v.b.)

Hiç bir insan, kadın veya erkek, başkalarıyla kıyaslanmaktan, onlarla aynı kefeye gerekçesi ne olursa olsun, hoşlanmaz. Erkekler içinde aynı durum geçerlidir.
Her insan, eşinden kendisini diğer insanlardan ayıran, onu farklı kılan özelliklerinin ön planda olmasından hoşnut olur.


Ve saygı... Romantizm içinde önemlidir. Bireylerin birbirlerinin özel alanlarına saygı duyması ve sınırlarını ihlal etmemesi değerlidir.
Bir erkekten, dinlenme veya hobby zamanında zamanını kullanım şeklinin değersiz olduğu fikrini yansıtan talepler ve söylemler de bu alanın ihlal edilişidir.


Elbette çoğu erkek, ev işlerinde veya ihtiyaçlarında pek istekli değildir ama onu buna zorlamak, aradaki romantizm açısından öldürücü  darbedir.

Erkek, kadınının sokulgan olmasını ve yaklaşmasını dokunmasını ister.
Bazıları ise ister ama istemiyormuş gibi davranıp, kadının ne kadar istekli olduğunu görmek ve o kadının gerçekten istediği kişi olup olmadığını görmek, teyit etmek ister.

Ve hiç bir erkek, bağımsızlık gücünü kaybetmiş, hayatını ve arzularını artık tamamen erkeğe ve onun isteklerine, hayallerine bağlamış bir kadını sürekli yanı başında görmek istemez.

Bağımsız ve özgün karakter değil miydi? Erkeği kadına bağlayan, kadın erkek için kendisi olmaktan vaz geçtiğinde, artık o erkeğin aradığı, sevdiği kadında olmayacaktır.

Tabii aynı durum, kadınlar içinde geçerli olmalı ama ne hikmet ise, kadınlar erkekleri kendi istek ve beklentilerine göre eğitmekle ve yontmakla çok uğraşıyorlar.
Erkek, romatizmin desteği ile koruduğu aşkı süresinde bunlara katlanabiliyor. Ama o da kendisi olmaktan çıktığını hissettiği zaman uzaklaşmaya başlıyor.

İşte karşılıklı saygı bu noktada bireylere destek verebiliyor ancak...

Ama bir erkeğin romantizminin korunmasında en önemli etkenlerden biri de, seks sırasında kadının bu eylemden kendisi için de haz aldığını görmesidir.
Bu bireyler arası uyumun en uç noktasıdır. Aynı anda hissetmek ve yapmak...
(Tabii seks için aşk'ı, romantizmi bir araç haline getirmiş düşük düzeyli erkekler bu duruma dahil değilller.)

Aslında ister seks, ister başka bir şey (bir etkinlik, özveri, hediye, eylem, söz) olsun, erkek kadının bu şey'den aslında pek de mutlu olmadığını, önemsemediğini hissettiği anda romantizm de ölmeye başlıyor. Geri dönmek için ise bu sefer çok efor gerektiriyor.

Erkekler, kadınların beklenilmeyen sürprizler yapmasından genelde hoşlanırlar. Aksini söyleseler bile... (Yeterki bu sürpriz, ekstra iş ve maliyet yükü getirmesin :-))

Çünkü bunun diğer anlamı, kadının onu düşündüğü ve onun mutlu olması için uğraştığıdır.
Ama ne yazık ki, çoğu kadın sırça köşkte bekleyen prenses psikolojisinden çıkamadığından, sadece  kendilerine süpriz yapılmasını, romantizm olarak tanımlarlar.
Haa... Arada bir erkeğin sevdiği yemekleri yapmayı da romantizm olarak görürler. Karşılığında, erkeğinde arada bir onlara yemek yapması da, romantizm kapsamına girer böylece...
Elbette güzel şey ama romantizmden çok değer vermedir bu...

Romantik olma yükünü, erkek üstüne bırakmayı ve ondan romantik olarak tanımlanmış genel  tutum ve davranışları talep eden çoğu kadın, kendilerini romantik olarak tanımlıyorlar.
Böyle olunca, bu beklenilen hareketleri yapmayan ya da yapamayan erkeklerde "kütük" sınıflandırmasına dahil ediliyor.

Oysa kadın-erkek eşitliği üzerinde bu kadar duran kesimlerin, bu konuda da eşitliği sağlayacak yeni öneriler geliştirmesi gerekiyor.

Çünkü artık zamanın ve ekonomik şartların gerektirmesi nedeniyle, çoğu erkek evin ve ailenin günlük ihtiyaçlarıyla eski dönemlere oranla çok daha fazla ilgileniyor.
Hatta öyle ki, eskiden erkekler için bir utanma sebebi olan, "kadın çalışırken, erkeğin işsiz evde olması" durumu çok sık karşımıza çıkıyor.

Hala bu konu, erkekler üzerinde ciddi mahalle baskısı oluşturduğu için, kadının romantizmi de, ilişkiyi destekleyen önemli bir etken oluyor.

18 Kasım 2019 Pazartesi

JES, HES, RES karşıtlığı hak

Sorunun 2 temeli var. Bir tanesi haklı, diğeri haksız.
Doğru x Yanlış=Yanlış olduğu için sonuç böyle oluyor.

Haklı gerekçenin temelinde; bu tür işleri yapan kurumlara karşı güvensizlik var. Hem kalitesiz, hem çevreye ve yaşama karşı duyarsızlık hem de açgözlülükle yapılan ihmalkarlıklar kişilerin bu kurumlara güvenmesini engelliyor.
Çünkü hukuk sistemine karşı güvensizlik var ve siyasi manevralarla, kağıtta ideal olarak yazılmış tüzük, yönetmelik ve yasaların, fiili durumda aşındırılacağı, göz ardı edileceği kanısı yaygın.
Ve maalesef haklılar.

Haksız gerekçenin temelinde ise, bu tür doğal enerji kaynaklarına karşı çevreci hareketler maskesi altında yürütülen ciddi bbir yıpratma, engelleme, geciktirme amaçlı propaganda var.
Farkında değilsiniz ama 21nci yüzyıl savaşlarından birinin içindeyiz.
Artık, modern savaşlar düşman hedefini imha etmek için değil, o kendi kendisini yok ederken, tüketici pazarı olarak mümkün olduğunca ondan kaynak aktarmaya dönüşüyor.

Hayvanseverlik duyguları körüklenerek, her tarafa ithal mamalarla beslenmiş kedi köpek doldurduk. Sayıları hızla artıyor ve artık çöplerdeki artıkları beğenmiyorlar*. Bunların doğal sonucu olan dramlar nasıl kulanılıyorsa, sürdürülebilir enerji de de durum aynı...
Sonuçta kedi köpekler ve vicdanı biraz rahatlamış bir kaç hayvansever kazanmıyor.
O mama üreticileri, ithalatçıları, nakliyecileri, pet shop ürün üreticileri kazanıyor.

JES veya HES veya RES, vb durum aynı...
Haklı bir gerekçe (kalitesizi işçilik, malzemöe ve uygulama kaynaklı güvensizlik) kullanılarak, ülkemizin enerji bağımlılığı ve zayıflığı korunmaya çalışılıyor.

Adam tarlasına güneş paneli kuruyor, fazlasını sisteme aktarmak istiyor, dağıtım parası diye ceza gibi para talep ediliyor.
Bu bile aynı zihniyetin başka bir uzantı sonucu...




---------------------------
*
Olaya sadece kendi vicdanı açısından bakan kısa mesafeli ve dar görüşlere ekleme yapmak isterim...

Son 5 yılda sokaklarda kedi-köpek sayısı çok arttı. Bunda iklim şartları ile artan yıllık doğum oranının etkisi olduğu gibi, sağda solda bu sokak hayvanlarına verilen mamaların çok artmış olmasının da etkisi var.
.
Doğadaki tüm türler gibi, kedi ve köpeklerde bersin buldukça çoğalıyor.
.
Tabii bu aşırı çoğalmanın sonuçları var.
.
İlki bu kadar hayvana gerekli bakımı, tedaviyi ve desteği yapmak mümkün olmadığı için, insanların içini parçalayan hayvan dramları oluyor çevremizde...
.
İkincisi bu hayvanlar artık evlerden verilen yemek artıklarını beğenmiyorlar. Çöplerde ve çevrede bir sürü yiyecek artığı kalıyor.
Bu artık yiyecekler, sadece koku olarak değil, sinek ve mikrop üreme alanlarına dönüşüyor. Kentlerde yeni yeni veya hastalıklar görülebiliniyor.
.
Olayın bir de üçüncü bir noktası var. Bu mamaların ve destek besinlerinçoğunlukla ithal olması. Bu mamaların üretiminden, nakliyesinden, pazarlanmasına kadar geçen sürede hem atmosfere lojistik faaliyetler nedeniyle bol miktarda sera gazı salınıyor, hem de ülkenin döviz rezervleri, yurt dışına kaydırılıyor.
Hayvan mamaları ve petshop ürünleri için verdiğimiz yıllık döviz miktarının mercek altına alınması lazım.
.
Bir diğer nokta ise bu mamaların nasıl üretildiği..
Zannedildiği gibi sadece mezbaha artıklarından veya tavuk çiftliklerindeki erkek civciv kıymasından üretilmiyor.
Milyarlarca dolarlık bir pazar olarak, gelişmemiş ülkelerdeki insanların ihtiyaçlarından da faydalanılarak, çeşitli hayvan türleri veya ırkları da bu üretimin bir parçası oluyor.
Yani kedi-köpek maması olması için avlanan ve öldürülen hayvan sayısı da az değil. En azından kedi köpek sayısından fazla...
.
Apartmana giren kedilere girince, kapı önüne konulan çöp torbalarını veya bidonları yağmalarken, apartman içi pislik ve kokuya da sebep oluyorlar.
.
Evet, hayvan sevgisi önemli ve değerli ama bu sevginiz sömürülerek, başka planlarda bir tüketici kalemi oluyorsanız, sevginizi daha akıllıca göstermek gerekmez mi?