27 Nisan 2020 Pazartesi

Covid 19 ile yakın gelecekte devletler



 ve şekillenecek kamu yönetim yapıları üzerine bir deneme...


Son günlerde korona virüszadelere yapılan yardımlarla ilgili olarak kamu oyunu çok rahatsız eden haberler gündemi dolduruyor.

Devlet, sorunlara çözüm üretmesi gereken bir sosyal kurumdur. Beşeri insan topluluğunun, cisim almış organize  yansımasıdır.

Devlet bir sistemdir ve tüm sistemler gibi alt birimlerinin karşılıklı birbirini desteklemesine dayanır.
Ancak bazıları bu destekleme kavramını aynı yapıda ve  yönde olma kuvvet olarak ele almaktadır.

Evrende, verimli hiçbir sistem tek kuvvet üzerine kurulu değildir. Bu eşyanın tabiatına aykırıdır.

Muhakkak zıt kuvvetlerin birbirini dengelemesine dayanır. Bu isten bir atom yapısı olsun, ister galaksi fark etmez. Doğaya baktığımız da bile var olan sistem gene iki zıt kutbun dengede buluşmasına dayanır. Av ve Avcılardan, tüm sosyal topluluklara kadar.

Çünkü bir kuvvetin var olması için, onun zıttı olan kuvvetinde tanımlanması gerekmektedir.
Bir tek “kütle çekimi kuvvet”i tek yönlü gözüküyordu onu da dengelemek için, anti kütle çekimi kaynağı olarak “karanlık enerji” varsayımı geliştiriliyor.

Devlet, toplumun tüm kesimlerini temsil eden, daha da önemlisi onlardan sağladıkları kaynaklarla var olan kurumlardır.
Yani devletlerin gücünün kaynağı toplumdur. Devleti olmayan halklar vardır. Ancak halkı olmayan, tek bir devlet yoktur. Var olamaz.

Devletin egemenlik gücünü, ilk devlet teşekküllerinden beri üretim yöntemleri belirlemiş ve bu dönemlerde üretim araçlarına sahip olanlar devlet yönetiminde rol almışlardır.
Mülkiyet kavramı ile hukuksal bir yapıya da oturtularak, bu sistemlerin sürekliliği garanti altına alınmaya çalışılmıştır.

O yüzden devlet yönetiminde tek bir kuvvetin baskın olduğu yapılar, krallıklar, imparatorluklar, diktatörlükler daima zaman içinde kendi sonlarının tohumlarını da beraberlerinde getirmişlerdir.


Sadece demokratik yapıların, zaman içinde şartlara göre değişime ayak uydurma ve alt birimlerinin de değişerek yaşama şansı vardır.

Devlet, sadece kamu görevlisi memurlardan oluşmaz. Onlar sistem içindeki büyük, küçük çarklardır. Devlet ayrıca, dönemin genel eğilim ve beklentilerine göre tercih edilmiş seçimle görevlendirilmiş kişilerden de oluşur. Onlarda bu çarkların itici gücü, yağları ya da hatta frenleridir.
Devlet sisteminde, yönetimdekilerin her konuda serbest- özgür kalmaları, istedikleri değişimi yapmaları, sadece kendi çöküşlerini güçlendirir.

Üstelik sadece karşıt kuvvetlerin değil. Kendi taban desteklerinden de uzaklaşmaları ve onların da desteğini kaybetmeleridir.

Devlet sadece merkezi kuvvet de değildir. Tüm gücü ve yetkiyi üzerinde toplayarak, temsilcileri vasıtasıyla bunu icra gücüne dönüştüren yapılarda, küçük aksaklıklar ve gecikmeler birikerek. Zamanla çığ gibi artan sorunlar altında ezilirler.

Bu yüzden, devlet ve toplumsal sistemlerde ciddi bir dönüşüm süreci başladı. Üstelik bu dönüşüm öyle 20-30 yılda olmayacak, önümüzdeki 10 yıl içinde bu dönüşüm tamamlanacak.
(Tamamlayamayanlar, tamamlayanların avı olacak.)
Çünkü 20-30 yıl sonra yeni yapının da tekrar bir değişime gireceği öngörülüyor.

Bu dönemde, korumacı ve bölgesel milliyetçilik artacak, ülke ekonomileri bir merkezden değil, bölgesel oluşumlar üzerinden gerçekleşecek. Çünkü vergi veren vatandaş. Ödediği paranın kendi yaşam alanında kullanılmasına dikkat edecek.
Bu şekilde bölgesel kalkınma projeleri, gene bölgesel güçlerce, belediyeler, ticari organizasyonlar hatta çok ortaklı büyük girişimlerce gerçekleştirilecek.

Kâr amaçlı değil, hissedarlarının eğitim, sağlık, iş güvencesi ve emeklilik gibi ihtiyaçlarını karşılamayı amaç haline getiren ticari kurumlarda gözükecek.
Merkezi iktidarlar, bölgeler arası çatışmalarda, tarafsız hakem rolü ve büyük yatırımlarda taraflar arası işbirliğini düzenleyen hakim yönetimler haline dönüşecek.

Çünkü 40 yıldır süren özelleşme süreci ile devletlerin ekonomiyi biçimlendirme ve sosyal hayatı düzenlemeye yönelik bir çok enstrümanı kaybedilmiş durumda…
Bu yüzden devletlerin tekrar ekonomide baskın, teşvik edici role çıkmaları mümkün değil. Bu amaçla istenildiği kadar kredi, teşvik verilsin, işe yaramayacak. Boşa giden kaynak olacaklar ve durumu orta vade de daha da kötüleştirecek…

Bu yüzden, devletlerin iki seçeneği var. Ya en büyük işveren olarak, özelleştirilen tüm kurumları tekrar kamulaştırarak üretime sokacak ki bu saatten sonra bu imkansız, aşırı maliyetli…

Ya da  yerel yönetimleri ve organizasyonları destekleyen, eş güdüm, koordinasyon ve hakem rolüne geçecek.
Yani bir bakıma eyalet sistemine benzeyen, federal bir yapıya dönüşecek. Tabi bu ABD modeli değil. ABD için de işler pek iyi gitmiyor ve eyaletler arası ayrışma başladığı zaman, merkezi iktidarın bunları bir arada kalmaya zorlayıcı gücü ne kadar olabilir, şimdilik belirsiz.

Her toplumun, kendi kültürel birikim ve yapısına göre ayrıntılarda farklı modeller geliştirmesi daha olağan.

Bu çok normal çünkü, globalleşmenin getirdiği genellik ve bireysel özdeşlik (benzerlik) artıkça, bireyler daha küçük topluluk ve organizasyonlar içinde kendi çıkarlarını güvence altına almaya yönelecekledir.
(Irkçılık, dindaşlık, kavim, klan, halk, millet, ümmet, tarikat, aşiret kavramlarının altında bile bu eğilim vardır. Hatta köylerden kentlere göç sürecinde ülkemizde görülen memleketçilik kavramı altında bile bu var.)



Eğer bütün bunları göz önünü alarak bir devlet politikası geliştirilecek ise merkezi hükümetlerin. Bölgesel kamu güçleriyle işbirliği yaptığı ve onları desteklediği politikalar olumlu puan kazandıracaktır.
İnsana yardım ve desteği siyasetin malzemesi olmaktan çıkartan ve hüsnü zan ile hareket eden kuvvetler, bu süreçten başarılı olarak çıkacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder