Her
ülkenin - toplumun görüşü kendi teknolojik ve ekonomik durumu ile alakalı.
Mesela
Almanya, çok uzun yıllar boyunca nükleer santralleri kullandı. Çernobil’den
sonra, bu santrallere yatırım yapmak yerine alternatiflere yöneldi. Çünkü bu
konuda toplum baskısı vardı.
Nüfus
artış hızı yavaşlarken, üretimdeki teknoloji ile verimlilik artışı sonucu
enerji tüketim ihtiyacındaki artış yavaşladı. Üretim yapısını değiştirdi,
yüksek enerji tüketen ağır sanayiyi üretimini gelişmekte olan ülkelere ihraç
ederken, know-how ve tasarım gelişimi ile bu ürünlerin en yüksek ve karlı
girdisi olan "bilgi" üretimini artırdı.
Ayrıca o
dönemde yüksek maliyetli olmasına rağmen, yerel enerji üretimini teşvik eden
sübvansiyonlar geliştirdi, Böylece ani bir geçişte milyarlarca Euro’ya mal olacak
alt yapı düzenleme ve gelişimini yıllara yaydı ve üretimi de destekledi. (Ev de
üretilen düşük amperli ve voltajlı elektriği şehir sistemine öylece
bağlayamazsınız.)
Doğalgazlı
termik santrallere ağırlık verirken, Rusya- Ukrayna krizinden sonra enerji
güvenliği için yenilenebilir kaynaklara yöneldi. Çünkü alt yapısı, mevzuatı,
toplumsal bakışı da olgunlaşmıştı. Ayrıca bilgi-teknoloji ve sermaye birikimi
de bu işi başarmasına yetecek kadar da (hatta çok daha fazlasıyla çünkü
ülkemizin neredeyse 1/3'ü oranında güneş alıyorlar ama sistemlerinin
verimliliği daha yüksek) birikmişti...
Tabii
rüzgar ve güneşin sürekliliği yok ve garanti altında değil. Bu yüzden sürekli
enerji kaynağı olarak termik santraller tamamen vaz geçilmiş değil. Sadece daha
çevreci ve yeşil yöntemlerle zararı azaltırken, (kömür yerine doğal gaz, daha iyi baca
dumanı arıtması, daha az katı atık. hatta bu atıklara yeni kullanım alanları), doğal gaz bağımlılığını da
azaltacak şekilde su arıtma çamurlarından. lağım sistemlerinden ve çöplerden
biyogaz (metan)
üretimi ile destekleyecek projelerde uyguluyorlar. Hem sera gazı
salınımını (metan, karbondioksitten 26 kat daha güçlü bir sera gazı) azaltırken, hem de çevre koruma
maliyetlerini, enerji elde ederek düşürüyorlar.
Üstelik
Almanya'nın daha kuzeyde olması nedeniyle hidro elektrik kapasitesi de çok
yüksek. Ama sanırım baraj yapılacak yer kalmamış artık.
Buna
karşılık Avrupa'nın en büyük Nükleer enerji tüketicisi Fransa, süresi dolan
nükleer santrallerin ömrünü uzatıyor, yeni daha güvenli santraller
tasarlıyor... Gelgit-dalga enerjisi ve güneş-rüzgar o kadar ağırlıklı değil.
Ülkemize
gelince, öncelikle küresel ısınma nedeniyle mevcut su kaynaklarımız,
nehirlerimiz, potansiyelimiz gittikçe azalıyor.
Hala
yavaşlamışta olsa, nüfus artışı hızlı ve ortalama ömürde uzuyor. Bu daha çok
konut, iş ihtiyacı demektir. Büyüyen bir ekonomide her bin dolarlık işlem, 180
kg civarı ham petrol karşılığı ısınmaya neden oluyor diye hatırlıyorum.
Enerji
ihtiyacı da aynı oranda artıyor.
Yani
nüfus artıkça, konut ihtiyacı artıyor. iş ihtiyacı ve imkanı artıyor, ekonomi
büyüyor, çevre kirliliği artıyor ve enerji tüketimi de geometrik olarak
artıyor.
Yani
nüfus 15-20 milyon artınca, buna bağlı olarak ekonomi büyüdükçe (her %25'de), enerji ihtiyacımız 3-4 kat artıyor.
Gençlerin
daha erkenden evden ayrılması, bekar evlerinin sayısının artması da hep çevre
ve enerji tüketimine yüzdeler halinde artış getiriyor.
Böyle
giderse, 2025 de şu an’kinin yaklaşık 2 katı enerjiye ihtiyacımız olacak.
Oysa
hidro kaynaklarda sınıra yakınız. Yeni kurulan barajlardan da istenilen
enerjiyi alamayacağız.
Güneş
enerjisinde sadece çatıda su ısıtma da Avrupa Lideriyiz ama elektrik
üretimindeki mevzuat, aslen engelleyici. 2 kw'lik çatı sistemi kuruluşu
ile (bir evin günlük temel tüketimi yaklaşık-aylık 125 kw) 2 mw'lık tesis için (neredeyse
bir kaç semt)
gerekli evraklar ve prosedür, tesis, proje, ruhsat, altyapı, onay, Çed rapor ve
onayları filan neredeyse aynı... Bu bürokratik engeller yüzünden kurulamıyor
bile...Çünkü..... (Oysa bu konu ticari değil, olmamalı, milli -enerji-
güvenlik meselesi..).
Sadece
büyük enerji şirketleri rüzgar ve güneşe yönelebiliyor ama kömürle çalışan
termik santraller karşısında fiyat/maliyet olarak rekabet etmeleri zor.
Bu
nedenle termik santraller mantar gibi çoğalıyor. Kısa vadeli faydalar uğrunu,
uzun vadeli kayıpları, gelecek kuşaklara bırakıyoruz...
Nükleer
Santraller, ilk kuruluş maliyeti çok yüksek olsa da, risk analizi olarak en az
hidroelektrik santralleri kadar güvenliler. en az 25-30 yıl sürekli ve
düzenlenebilir enerji demek. (Elektriğin en önemli sorunu, depolanamaması,
üretildiği zaman kullanılması lazım. O yüzden enerji üretim planlaması; gündüz
yenilenebilir enerji, gece düzenlenebilir termik-nükleer, kısmen
hidroelektrik-enerji planlaması gerekiyor.)
Nükleer
santralin karbon salınımı da inşaat süreci sonrası yok. (İnşaat
sektörü küresel ısınmanın neredeye %15'inden sorumlu en az...)
Dünya,
gelişmiş ülkelerin hepsi nükleeri bırakmış değil. ABD başta olmak üzere, Çin
Rusya, Fransa başta olmak üzere en az şu anki aktif kadar daha santral
yapılacak.
Kararı siz verin. Gerçekten karar veremiyorsanız…
https://www.coursera.org/learn/future-of-energy/home/welcome
https://www.coursera.org/learn/global-energy/home/welcome
(Bazı rakamları buralardan hatırladığım kadarı ile kullandım. Dünya istatistikleri ve enerji politikaları, teknikleri –petrol-doğalgaz-biyogaz çeşitli kaynaklardan, kaya gazı, yenilenebilir enerji kaynakları, biyo dizel, biyogaz, ülkelerin enerji politikaları karşılaştırmalı olarak var.)
Kararı siz verin. Gerçekten karar veremiyorsanız…
https://www.coursera.org/learn/future-of-energy/home/welcome
https://www.coursera.org/learn/global-energy/home/welcome
(Bazı rakamları buralardan hatırladığım kadarı ile kullandım. Dünya istatistikleri ve enerji politikaları, teknikleri –petrol-doğalgaz-biyogaz çeşitli kaynaklardan, kaya gazı, yenilenebilir enerji kaynakları, biyo dizel, biyogaz, ülkelerin enerji politikaları karşılaştırmalı olarak var.)
Orijinal Soru: https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/35723/ 07.02.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder