Aslında fizik konusuna giriyor olsa da, bu bakış açısının tüm sistemler için hatta organik ve sosyal sistemler içinde geçerli olduğunu düşünüyorum.
Bu nedenle bu sayfada konuları ve cevapları paylaşıyorum.
"Olasılık" nedir? Determinizmi yani belirlenebilirliği, ne derece etkiliyor? Etkiliyor mu?
https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/33215/
Tüm olgular, sistem olarak, hep bir noktada dengede olduğu zaman gerçekleşiyor.
Bu noktaya "mükemmel denge" noktası olarak ele alıyorum. Çünkü parçacık-nesne bu noktanın dışında başka bir noktada durduğu zaman, denge bozuluyor ve kaos başlıyor.
Bu denge noktasını hazırlayan ve belirleyen şartları doğru tanımlayabilirsek, bir sistemi olasılıklara dayanmadan belirleyebileceğimizi düşünüyorum.
Mesela; yarık deneyinde foton iki yarıktan geçmiyor, her durumda yarıklardan birinden geçiyor. Ama iki yarıktan birden geçen şey; parçacığa ait kuantum olasılık dalgası...
Parçacık birinden geçince diğeri geçersizleşiyor, çöküyor. (Yukarıdaki fizikist linkinde ayrıntısı var.)
Olguların kritik nokta-mükemmel denge olduğu bu nokta için değerlendirme yaptım. Önceki görüşlerimi tekrar ele aldım ve kaynaklarıma baktım.
İki sonuca ulaştım.
İlki, bu nokta süreklilik arz eden bir nokta değil. Bir Planck zamanındaki anlık durumu, fotoğrafı temsil ediyor.
Yani zamanın akışı sırasındaki (yani bir EGD devri anındaki) bir birimi temsil ediyor.
Bu önemli, çünkü zaman ile sistemin denge noktası (ileri-geri, dalgalı şekilde) hep değişiyor.
Yani bize verdiği olasılık değerleri, parçacığın nerede olacağının şans bilgisini değil, hangi durumda hangi pozisyonda olacağının ihtimal bilgisini veriyor.
Sistemin tüm girdilerini bilmediğimiz sürece de, bu olasılık aralıkları ile en iyi ihtimalleri belirliyoruz.
Bu yüzden bir parçacığı gözlemlemediğimiz sürece yerini bilemiyoruz. Çünkü gözlemlediğimiz anda, anlık bilgisine, sistemin fotoğrafına bakıyoruz.
(Olasılık, Şans, İhtimal kelimelerini, birbirine yakın ama farklı kavramlar için kullanıyorum.
Şans, en düşük gerçekleşme yüzdesine sahip, belirsizlik tanımlıyor. Olasılık; çoktan seçmeli, bir olmaz ise diğeri muhakkak... İhtimal, olasılığın belirsizliğinin iyice azalmış hali...)
Burtay Mutlu (shibumi_tr) 28 Ağustos 2017
Paralel evrenlerden başka paralel evrenlerin ortaya çıkması olası mı?
https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/27230/
Eski tartışmalarda da ifade ettiğim gibi, tüm sistemler ne kadar karmaşık ya da basit olursa olsun, her zaman kaos'un kıyısında mükemmel denge de dururlar.
Sistemlerin hareketliliği ve zaman zaman kaos'a düşmeleri, değişen değişkenlere göre yeni bir denge noktasına ulaşmanın ifadesidir.
Yani sistemi oluşturan elemnalar değiştikçe, sistem de yeni bir denge noktasına ulaşır. Buna kaos teorisi de diyebiliriz.
Bir bakıma kuantum dalgalanması ile benzerdir. Çünkü dalgalanmanın gerçekleşeceği bir çok olasılık olduğu halde, dalgalanma sadece tek bir fonksiyonda gerçekleşir. Böylece diğerleri çöker.
Biz dalgalanmanın nerede gerçekleşeceğini değil ama nerede en yüksek gerçekleşme olasılığı olduğunu hesaplayabiliyoruz. Çünkü çok fazla bilinmez ve değişkenle ancak bu kadar yapılabiliniyor.
Bu dalgalanmayı incelerseniz, bunun da mükemmel denge de olduğu görürsünüz.
http://burtaym.blogspot.com.tr/2014/07/kritik-durum-mukemmel-denge-ve-kaos.html
Bu durumda mükemmel dengenin, özel ve ince bir hesaplama sonucu olduğunu değil, evrenin düzeninin ve işleyişinin doğal yapısını temsil ettiğini düşünüyorum.
Yani ister akvaryum içi, ister dünya ekolojisi, ister samanyolu galaksisi olsun, herhangi bir sistemi kendi haline bırakırsanız, her zaman mükemmel dengeye ulşamaya çalışacak ve dıştan-içten ekstra bir etki gelmez ise bu noktada sürekli dengede kalacaktır.
Bu sistemin değişken elelmanlarına baktığınız zaman, onlarında tam da olması gereken mükemmel konumda ve miktarda olduklarını göreceksiniz...
Yani mükemmel denge, evrenin ve yaratımın temelinde var olan temel bir kural.
Sürekli dengede olan ve bulunduğu sistem (referans sistemleri ) içinde kendi varlığını sürdürebilmek için sürekli adapte olabilme yeteneğine sahip bir evren ve türevleri hakkında https://www.fizikist.com/beyin-firtinasi/27250/
Evrenin varoluş öncesinde homojen ve çok düzenli olduğunu biliyoruz. En azından fizikçiler böyle olması gerektiğini söylüyorlar. Sonra bu düzenli yapının nasıl bu kadar büyük ve muazzam bir düzensizliğe (?) nasıl dönüştüğü sorgulanıyor.
Bildiğimiz tüm haller aslında enerjinin farklı durumlardaki yoğunlaşmalarını ve tepkilerini ifade ediyor.
Bizler enerjiyi "iş yapmak" için kullandığımızdan ve ölçümlediğimizden, ona genel tam bir tanım uyduramamış durumdayız.
Evet, enerji var ve her yerde farklı şekillerde gözüküyor. Ama kendisi nedir? Nasıl bir şeydir? Bilmiyoruz.
Sadece enerji'de tek bir temel bilinç var gibi gözüküyor. Tekrar eski dengeli ve homojen yapısına dönem eğilimi. Fakat genişleyen evrende enerji de dağıldığı için, farklı bölgelerde farklı yoğunluklarda toplanıyor.
Bu durumda enerji ve türevlerinin yapabilecekleri iki şey var.
İlki homojenleşmek için, çok yoğun ortamdan az yoğun ortama "akmak" yoğunluklar eşitlenene kadar bu akışlar sürüyor.
Bizlerde bu eğilimden faydalanıyor ve "iş üretiyoruz".
İkincisi, eğer homojenleşmeyi sağlayacak bir akış ortamı yok ise, denge kurmak. Parçalı küçük birimler halinde dengeli sistemler kurarak, ilk baştaki düzenli durumundaki pozisyonuna ulaşmak.
Tabii sistemlerde denge kurmak, değişken sayısına göre, kolay değil. Denge noktasını tutturmak için sürekli enerji (alış-verişi) akışı yapması gerekiyor.
Bizim sistemlerdeki "mükemmel denge" dediğimiz nokta bu akışın duracağı nokta.
Kaos dediğimiz şey, aslında bir çok değişkenin aynı andaki durumunu ve birbirlerini etkilemesini, etkileşimini ifade ediyor. Değişken sayısı çok fazla olunca, tek tek parçacıkların ve durumlarının hesaplanması yerine, bunlardan oluşan genel olasılık fonksiyonlarının hesaplanması çok daha kolay oluyor. (Hesaplaması gereken değişken sayısı azalmış oluyor.)
Buradan çıkartabileceğimiz sonuç, 3ncü olasılığınıza daha yakın olduğum. Bunların bir DNA'sı var mı? Olabilir. Maddeyi biz çok küçümsüyoruz. Edilgen olduğu için. Ama vücudumuzun ve zihnimizin önemli bir kısmı bu maddesel yapımızdan mürekkep. Ayna da gördüğümüze göre karar verip, yaşıyoruz. :-)
Eğer enerjinin temel eğiliminin; "tekrar homojen ve düzenli yapıya dönmek" olduğunu varsayarsak, ondan oluşan, türevi olan tüm parçacıkların ve olgularında aynı eğilime sahip olacağını düşünmek fazla yanlış olmaz gibi...
Sadece bulundukları konuma ve içeriğie göre farklı yapılar oluşturuyorlar.
Bence...
Her olay her sistem her kaos mutlaka bir dengeye gelmek
zorunda mı?
Bir kaos dengeye ulaşamadan başka kaoslara neden olabilir mi? Yani döngüsel
değil de ilerlemeci kendisini tekrar etmeyen başka sistemleri ve başka kaosları
doğurabilir mi?
Eğer olabilirse nasıl?
Bunu fiziksel olarak nasıl algılamalıyız nasıl bir yorum yapılabilir?
Ayrıca asıl soru şu: bir sistemin dengeye geldiğini nasıl anlarız? Her denge
olumlu mudur?
Yani istenen denge ve istenmeyen denge şeklinde olaya daha bir ince bakış atmamız
doğru bir ayrım olur mu?
Kaos kelimesinin bize çağrıştırdığı ilk şey,
"belirsizlik" , "bilinmezlik" oluyor. Ayrıca Kaos kelimesi bize "hesaplanamaz",
"tahmin edilmez" kavramlarını da çağrıştırıyor. Eğer bu tanımlardan,
"bilinmezlik" kısmını görmezden gelirsek...
Biz zamanlar akvaryumculuğa meraklıydım. Kocaman 100 litre
bir akvaryumum vardı. Fakat sürekli bakım yapmak ve temizlemek de sıkıcı olmaya
başlamıştı.
Bunun üzerine basit bir sistem tasarladım. Sapanca gölünden
yosun, salyangoz ve midye topladım.
Akvaryumu günde 2,5-3 saat güneş görecek şekilde balkona
yerleştirdim. Yosunları dikip, salyangoz
ve midyeleri bıraktım. 1 gün sürekli havalandırma ve su süzme ardından,
balıkları bıraktım.
Akvaryum pırıl pırıl ve mükemmeldi. Motoru kapattım. Üstüne
su seviyesi düştükçe, su seviyesini koruyacak şekilde 19 litrelik bir şişe
bıraktım.
Akvaryum zamanla yosun yapmaya başladı. Salyangoz sayısı
arttı. Yosunlar azaldı. Midye sayısı değişti. Bir gün öyle bir hale geldi ki,
akvaryum içi tam bir kaos olmuştu. İçi gözükmeyecek şekilde su bulanmış, camlar
yosun yapmış, balıkların bir kısmı ölmüş ve çürümeye başlamıştı.
Ellemedim. Sadece buharlaşan suyu ekledim.
Sonra akvaryum suyu duruldu. Zeminde ciddi bir atık birikimi
olmuştu. Balık, yosun, midye ve salyangoz artıkları ve ölüleri zemindeydi.
Ama akvaryumda hala hayat vardı. Sadece balık, yosun, midye
ve salyangoz sayısı benim bıraktığımdan farklı oranlardaydı. (Midyeler suyu
süzüyor, balıklar akıntı sağlıyor, salyangozlar yosun ve ölü balıkları
yiyordu.)
Sadece su eklemeyi sürdürdüğüm sürece bu yapı bozulmadı. Bir
gün dipteki çöpleri temizledim.
Bir süre sonra akvaryum tekrar bozuldu....
Her "kapalı sistem" eninde sonunda bir denge
noktasında muhakkak durur.
Tüm sistemler kapalı sistem içi dengeye kavuşmak için
sürekli ayarlama yaparlar.
İçten veya dıştan
gelen etkinin sürekliliğine ve miktarına göre ayarlama devam eder. Tüm girdiler
sabitleştikten sonra ancak sistem dengeye ulaşabilir.
Her sistem kaos aşamasında iken; iç veya dış bir etki
altında kalırsa-değişiklik yaşarsa , yeni bir denge noktası arayışına başlar.
(Örneğin güneş sistemimize ay kütlesinde bir gök cismi
girip, herhangi bir gezegenin veya güneşin etrafında yörüngeye girse, güneş
sistemindeki tüm gezegenlerin konumu ve yörüngesi zamanla değişir. Yeni bir
yörünge oluştururlar.)
Sistemin dengeye gelmesini nasıl anlarız? Aslında anlayamayız. Çünkü hiç bir
sistem (etkiye) kapalı değil. İç veya
dış sürekli sistemlere girdi girişi veya çıkışı oluyor. Ancak bu denge
noktalarına geçici gözüyle bakıp, mümkün olduğunca uzun sürmesini umabiliriz.
Ya da bu konuda sürekli sisteme girdi sağlayarak sistemin dengesini korumaya
çalışabiliriz.
Ama eninde sonunda bu sistem muhakkak yeni bir kaos
aşamasına girecek ve yeni bir denge noktası oluşturacaktır. Şartlar değişene
kadar da bu denge noktasını koruyacaktır.
Her denge, ne yazık ki "eski bileşenler" için
olumlu değildir. Çoğu zaman büyük kayıplar ve değişiklikler olur.
Örneğin, dünyamızın ekolojik dengesi bozuldu. Ve
dengesizlikler artmaya başladı. Ve artık kaçınılması gereken noktayı da aştık.
Bunun sebebi bir iç etken, aşırı insan nüfusu ve onun çok daha aşırı tüketimi
sonucu oldu.
Ekonomik sistemlerde de durum benzer. Siyasi yapılarda da...
Geçmişte toprak sahibi, son 300 yıldır sermaye sahipleri
dünya ekonomisine hakimken, siyasi yönetim tarzları da bunların üretim
yapılarına göre oldu.
İçine girdiğimiz dönemle başlayan çağda ise, ekonomik ve
siyasi yapıyı, yeni üretim aracı belirleyecek.Bilgi ve bilgi sahipleri.
Ne yazık ki bu dönem, benim gibi eskiler için bir yıkım...
(Gerçi ülkemizde ileriye değil, geçmişe dönük bir siyasal özlem var gibi ama
dünyanın üretim yapısı ve ekonomisi buna izin vermez. Yine de bu süreç çok
sancılı olacak gibi gözüküyor.)
Sonuçta ne kadar uğraşırsak uğraşalım, yeni denge noktası
hiç bir zaman tam bizim istediğimiz yerde ve kalıcı olmaz. Sadece ona, mümkün
olan en yakın olasılıkları güçlendirebiliriz.
Ve tüm sistemler açık olduğu için (Evrendeki tek kapalı
sistem, evrenin kendisi ama o da sürekli genişlediği için o bile sabit
kalamıyor) yeni bir denge noktasına ulaşan her sistem, başka bir sisteme girdi
ya da çıktı olarak etki ettiği için, onunda yeni denge noktasına arayışına
sebep olur.
Bir kaos dengeye ulaşamadan başka kaoslara neden olabilir mi? Yani döngüsel değil de ilerlemeci kendisini tekrar etmeyen başka sistemleri ve başka kaosları doğurabilir mi?
Eğer olabilirse nasıl?
Bunu fiziksel olarak nasıl algılamalıyız nasıl bir yorum yapılabilir?
Ayrıca asıl soru şu: bir sistemin dengeye geldiğini nasıl anlarız? Her denge olumlu mudur?
Yani istenen denge ve istenmeyen denge şeklinde olaya daha bir ince bakış atmamız doğru bir ayrım olur mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder