Tamam kadınla erkek eşit olmalı... Ama nasıl?


Afrika kadın hakları örgütü, beyaz kadınların kadın eşitliği değerlerini kendi ihtiyaçlarına göre değerlendirmelerinden yakınmış.

Toplum içinde eşitlik hakkı arayan bir grup daha bu hakkı kullanırken, farklı gruplara ve hedeflere bölünmüş gibi...

Toplum kavram olarak, özellikle Fransız devriminden sonra, alt grup sayılan sınıfların özgürlük ve hak mücadeleleri ile hep yeniden tanımlanmış. Hem birleştirici bir unsur olmuş, hem de ayırt edici...

Toplum bireyleri yönetimde ve karar alma da eşit haklara sahip iken, çiftçiler, işçiler, kadınlar, çocuklar bu haklara aşamalı olarak ulaşmış. Önceleri sadece beyaz erkeklerin oy hakkı var iken, zamanla bu farklı ırklara, işçilere, kadınlara da tanınmış.
Ama eşitlik mi? Çocukların ve mahkumların, askerlerin oy hakları ne olacak? Onlar eşit değil demek ki en temel hakları yok...

Tabii ki böyle değil. Anlatmak istediğim eşitliğin ve eşitlik kavramının birle göreli olduğu, grupların durum ve ihtiyaçlarına göre farklı tanımlandığı...
Farklı iki ülkenin farklı iki kadın hakları gruplarının söylemleri ve hedefleri bile farklı...

Bir grup ile ortak bir bilince ve yaptırım gücüne kavuştuktan sonra kendi aralarında bile bölünmeler oluyor.

O yüzden konu sadece kadın haklarına indirgenmiş olmamalı. İnsan Hakları düzeyinde, hatta canlı hakları düzeyinde olmalı.

Yeni bir dönemin ayak sesleri ile dünya sarsılıyor. 19ncu yüzyıl kavgaları daha bitmemişken, toplumlar yeni kavramların ve ihtiyaçların mücadelelerine girecek.

Gelişmekte olan, gelişmemiş ülkelerde hatta aynı ülke içinde bölgelerde kadın hakları hala ciddi bir sorun. Buna karşılık, bu haksızlığı telafi etme ve adalete kavuşturma çabaları gelişmiş bölgelerde ve ülkelerde bu sefer erkek aleyhine gelişiyor.

En başta yasalar, mazlum, eğitim alamamış, ezilmiş kadını korumak isterken, okumuş, kendi ayakları üzerinde duran, iş sahibi kadınları da erkeklere baskın ve avantajlı hale getirmiş durumda.

Bir boşanma da, kadın çalışıyor olsun olmasın, evlilik ne kadar sürerse sürmüş olsun  kadının nafaka imkanı var.
Evlenmediği sürece, 10 günlük evlilik ve boşanma sonucu bile 30 yıl nafaka alan kadınlar varmış.
(Türkiye gazetesindeki bir habere göre…)
Evlenmedikleri sürece, sigortalı ebeveynlerinden maaş alanlar da var.  Babaların dahil olduğu kamu kurum sosyal tesislerine de ömür boyunca, babaları öldükten sonra bile girme hakları var.

Erkeklerin bu tür hakları yok. Bu eşitlik mi?

İş dünyasında bile kadınların iş bulma ve çalışma imkanları daha yüksek. Tabii bunda toplumun getirdiği bazı şartlanmaların ve baskıların etkisi de var.
30 yaşında okumuş bir mühendis erkeğin çalışmaması ayıplanırken, akrabalarına batarken, huzursuz ederken, ne hikmet ise, aynı durumdaki kız çocuğu için aynı duygular ve baskılar olmuyor. Toplum erkeğe, evine bakma ve geçindirme yükümlülüğü veriyor. Kadın kimi zaman, çalışma karşılığı gelirini bile evde kullanmıyor. Kimse bunu yadırgamıyor.
Ama erkek, hem kadının hem evin geçimini sağlamakla yükümlü... Bu eşitlik mi?

Bir boşanma davası var
. (Ne hikmetse 45'i geçmiş ve 15 yıl üstü evli kalmış kadınların çoğu kocalarından kurtulma arzusunu gizli gizli yaşıyorlar?) Davayı kadın açmış.  Adam evine yaklaşamıyor bile. Karısı ve çocuğu hala kredi borcunu ödediği ve giremediği evde yaşıyor. Elektrik su faturalarını ödüyor ama kitaplarını ve elbiselerini alamıyor evden.
Çocuğuna harçlık veriyor ama karısı da istiyor. Üstelik çalışıyor. Öğretmen. Düzenli geliri de var.
Şimdi boşanma sonucunda evin tümünü, çocuğa ve kendisine ayrı nafakayı istiyor. Adam çocuğa verecek bu zaten görevi de...
Kendisinden ayrılmak isteyen, artık yaşamak istemeyen kadına niye nafaka ödemek zorunda kalıyor? Üstelik kadının işi var iken... Evi de verecek.Üstelik kredisini ödemek için ek iş yaptığı evi...

Şimdi eşitlik bunu neresinde?

Kadının toplum içinde erkekle eşit olma mücadelesi, bırakın erkeleri kadınlar tarafından bile doğru anlaşılmış değil gibi...
Toplum içinde iş hayatında da, sosyal hayatta da kadınla erkek birbirine rakip değil, tamamlayıcı olmalı. Oysa aklı kıtlar, kadınla erkeği birbirine rakip olarak gösteriyor.

Evet, bazı konularda eşit değiller.
Mesela düşünme şekilleri çok farklı. Erkeler basit, yalın düşünürken, kadınlar ikircikli çok olasılıklı ve bileşenli düşünüyorlar. Bir bakıma kuantum bilgisayarlarını andırsa da, hala doğru sonuç üreten bir kuantum bilgisayarı da geliştirilmiş değil. Duyduğunu duyduğu gibi, gördüğünü de gördüğü gibi anlayan, yorumlayan, altına başka anlamlar yüklemeyen bir kadın bulmak çok zor...

Fiziksel güçleri de farklı. Erkeklerin acıya dayanıklılığı daha düşük iken, fiziksel güçleri daha yüksek. Avlanma ve koruma temelinde gelişmiş erkek evriminde, şiddet ve kaba kuvvet ciddi bir yer almış. Tarımla başlayan 5000 yıllık evrim bile erkekleri çok fazla değiştirmiş değil. Ancak kadınların seçimi ile bir miktar uysallaşmış durumdalar.

Oysa kadın, fiziksel güç ihtiyacını erkek üzerinden sağlamış. Fiziksel kavgaya ancak eşitleriyle
(diğer kadınlarla saç saça baş başa) girerken, daha üst fiziksel zorlamalar da erkeği öne sürmüş. Onu sorumlu ve zorunlu kılmış.

Ama kadın da şiddet uygulamıyor değil hani. Özellikle duygusal şiddet uygulamada çok başarılı. Kelimeleri ve aslında aralarında bağlantı olmayan olguları öyle bir akıcı mantık silsilesi ile erkeğe karşı kullanıyor ki, çoğu zaman erkekler dut yemiş bülbüle dönüp pusuyorlar.
Tabii hele kadın erkek eşittir kavramının yanlış kullanımı ile kadını erkeğe rakip olarak gösteren yaklaşım sonucu, bir tartışmada her iki cinsiyette kendi avantajlı yanını kullanınca,zarar gören kadın oluyor.

Oysa eskiden, kadınlara el kalkmaz, vurulmaz diye aileden gelme öğretilen değerlerimiz vardı. Bu eşitlik söylemi, bunu bile çarpıttı. Erkeğin erkeğe üstünlüğü, baskınlığı fiziksel güç ve kuvvet de içerdiğinden, erkek bunu kullanırken kadın duygusal şiddet silahını kullanıyor.
Uzun vade de kazanan kadın her zaman. Çünkü erkeklerin ortalama ömür'ünün kadınlardan düşük olması da boşuna değil. Yıllarca süren yıpratma savaşını kadın kazanıyor.

Ama en ilginci, fiziksel güç içermese de insan
(kadın-erkek) ruhunda çok ciddi travmalara yol açan, "kadının kadına uyguladığı şiddet"... Özellikle iş ve akademik hayatta kadınların birbirlerine uyguladığı bu tür şiddet, çok fazla. giyim kuşamdan, takılara, yemek yenilen yerlerden tatil yapılan yerlere, ayakkabı çanta çeşitliliğinden, sosyal arkadaş çevresine kadınlar hep birbirini ezme savaşında.

Bir odaya giren yabancı kadın önce alaycı ve eleştirel gözlerle, ayakkabılarından saç boyası ve modeline kadar taranıyor diğer kadınlarca. Bir fiyat, değer biçiliyor ve ona göre ilişki kuruluyor. Eğer iş yaşamında ise, en acımasız uygulamaları yapmakta mahsur görmüyor.
Evde kreşten dönecek çocuğu varmış. Süt verecekmiş, eve misafir gelecekmiş. Yıllık izine çıkacakmış. Hastaymış. Umurunda olmuyor. Angarya ya da  yorucu işleri yüklemekten çekinmiyor. Oysa iş bölümü ile o yükü diğer çalışma arkadaşlarına da dağıtabileceği halde...

Kadınla erkek, hukuki bağlamda bile eşit değil. Evet erkek tabanlı yasalarda zamanla kadınlar lehine düzenlemelerle haksızlıklar azaltılmış durumda ama... Bu yasalar evde oturan ve çalışmayan kadınlara göre hazırlanmış hep.
Kariyer sahibi, iş ve sosyal hayatta erkekle aynı risk ve mücadeleye dahil olan kadınlar için ise avantajları var. Çalışıyor olsalar bile
(evlenmedikleri sürece) ömür boyu ebeveyn sosyal sigortalarından (kısmi) faydalanabiliyorlar. Boşanma sonrası sadece çocuk için değil, kendilerine de nafaka alabiliyorlar.

Oysa erkeklerin böyle bir hakkı yok. Bir kere sevdi ve evlendi diye, ömür boyu eski eşinin masraflarını çekmek zorunda kalabiliyor.
Zaten bu yüzden, bu avantajlarından dolayı sanırım, kadınlara kocalarını boşamak cazip geliyor gibi...
 
 Kadın - erkek eşitliği kavramını, sınıf veya ırk ayrımcılığı düzeyinden çıkartıp, artık "insan eşitliği" bazına getirmek gerekiyor artık...

İnsanlar eşit olmalı, yeteneklerine ve kapasitelerine göre fırsat ve imkan eşitliği ile...
Yasalar karşısında, evliliklerinde paylaşım ve katkı esasında, geleceklerinde her bireyin daha çok kendini gerçekleştirebilmesi bağlamında...

Yoksa şu anki kadın-erkek eşitliği söylemleri; erkeği eleştiren kadını melek ve mazlum gösteren yaklaşımlarla desteklenmesi, toplumda insanlar arasında ayrımcılığa yol açıyor, körüklüyor.
(19.02.2018)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder