İlk önce dünyayı birçok sorunun beklediğini
toplumsal ve ekonomik gelişimlerin bu sorunlarla şekilleneceğini kabul etmek
gerekiyor.
Artık
birbirine bağlı, hızlı bir haberleşme ve ulaşım imkânlarının olduğu bir dünya
da yaşıyoruz. Bu da dünyayı ve fikirleri ulaşılabilir yaparken, aynı zamanda
daraltmakta, hatta kapalı bir sistem haline getirmektedir.
Aynı şekilde hala çok uluslu şirketler önderliğinde, yüksek kâr amaçlı olarak, tüketim toplumu zihniyeti aşılanmakta ve büyümeye dayalı ekonomik model devletler için rakipsiz bir model olmaktadır.
Aynı şekilde hala çok uluslu şirketler önderliğinde, yüksek kâr amaçlı olarak, tüketim toplumu zihniyeti aşılanmakta ve büyümeye dayalı ekonomik model devletler için rakipsiz bir model olmaktadır.
Oysa hiçbir şey sürekli büyüyemez, hele
kapalı ortamlarda, bir taraftan almadan diğer tarafın büyümesi
imkânsızdır. Sonuçta bunu bir yaşam
kavgası olarak ele alırsak, toplum içi ve toplumlar arası çatışmalar kaçınılmaz
olacaktır.
Üstüne üstlük halen dünyanın kendisini yenileme kapasitesinin üstündeki kaynak tüketimi ile geleceğe yönelik kaynaklarda da ciddi yok oluşlar gerçekleşmektedir. Halen dünya kapasitesinin 1,5 katı tüketime maruz kalmaktadır. Bu gelecek kuşakların kaynaklarının da tüketimi anlamına da gelmektedir.
Bu çerçevede birçok ekonomik yapı ve organizasyon evrim geçirmek zorunda kalacaklar.
Üstüne üstlük halen dünyanın kendisini yenileme kapasitesinin üstündeki kaynak tüketimi ile geleceğe yönelik kaynaklarda da ciddi yok oluşlar gerçekleşmektedir. Halen dünya kapasitesinin 1,5 katı tüketime maruz kalmaktadır. Bu gelecek kuşakların kaynaklarının da tüketimi anlamına da gelmektedir.
Bu çerçevede birçok ekonomik yapı ve organizasyon evrim geçirmek zorunda kalacaklar.
En başta şirketleri ele alırsak, yüksek kâr
amacından sapmak zorunda kalacak şirketler aynı zamanda var olmak için
toplumdan destek görmek için “sosyal sermaye”ye de yatırım yapacaklar.
Hatta birçok şirketin sosyal sermaye
yönünde reorganizasyon olacağını da söyleyebiliriz. Çünkü firmaların esas
kuruluş amacı, toplumsal ihtiyacın karşılanması ve bu işlevin sürekliliğini
sağlamaktır. Kâr bu sürekliliğin devamı ve artan ihtiyaçların sağlanması
içindir.
Günümüzde kâr hedef haline gelmiştir. Bu
mantık devlet mantığına da bulaşmış, ekonominin de büyümeye dayalı, tüketim
toplumu gelişimini teşvik eden bir yapıya dönüşmüştür.
Sonuç belli.
Şirketlerde canlılar gibi doğar, büyür,
gelişir, ölür. Bir şirketin ölmemek için yapabileceği tek şey, faaliyetine
süreklilik katmasıdır. Toplum tarafından süreklik arz eden bir desteğe sahip
olmalıdır.
Bu da kâra dayalı şirket yapısının
çökmesidir. Çünkü kâr amaçlı bir şirket, başka şirketlerle de rekabet etmek
zorundadır.
Artan kâr mantığına dayalı şirket yönetimi organizasyonu, üretim, maliyet, pazarlama, lojistik gibi hayati fonksiyonlarında rekabet artıkça zorlanacaktır.
Küreselleşme ve serbest piyasa ekonomi si ortamı firmaların önünü açtı ve ulusaldan, uluslar arası arenaya çıkmalarını sağladı. Bu ticaret özgürlüğünün yanında ise eskisine oranla çok daha sert ve ciddi bir rekabet ortamı doğdu. Bir firma artık aynı ilde hatta ülkede değil, aynı kıtada hatta aynı dünya da olan firma ile rekabet ortamına girdi. (Hele dünyanın ne kadar küçüldüğünü düşünürsek, Çin’den bir ürünü 2–3 dolar kargo ile alabildiğimizi…)
Böyle kapalı ve gittikçe daralan bir ortamda, firmaların sürekli rekabet etmesi ve birbirini yemesi (satın alması) orta vadede çözüm gibi gözükse de, geçicidir. Bir firma nereye kadar büyür. Dünyadaki tek firma olana kadar. Tek firma olduğu zaman ne olacak?
Artan kâr mantığına dayalı şirket yönetimi organizasyonu, üretim, maliyet, pazarlama, lojistik gibi hayati fonksiyonlarında rekabet artıkça zorlanacaktır.
Küreselleşme ve serbest piyasa ekonomi si ortamı firmaların önünü açtı ve ulusaldan, uluslar arası arenaya çıkmalarını sağladı. Bu ticaret özgürlüğünün yanında ise eskisine oranla çok daha sert ve ciddi bir rekabet ortamı doğdu. Bir firma artık aynı ilde hatta ülkede değil, aynı kıtada hatta aynı dünya da olan firma ile rekabet ortamına girdi. (Hele dünyanın ne kadar küçüldüğünü düşünürsek, Çin’den bir ürünü 2–3 dolar kargo ile alabildiğimizi…)
Böyle kapalı ve gittikçe daralan bir ortamda, firmaların sürekli rekabet etmesi ve birbirini yemesi (satın alması) orta vadede çözüm gibi gözükse de, geçicidir. Bir firma nereye kadar büyür. Dünyadaki tek firma olana kadar. Tek firma olduğu zaman ne olacak?
Bu durumda firmalara tek bir seçenek kalıyor, “Satranç” oynamayı bırakıp, iyi bir “Go” oyuncusu olmak.
Uzakdoğu’nun özel oyunlarından olan “go”, rakibini yenmek için yok etmeye değil, onunla beraber ama daha fazla hareket imkânı ile yaşamaya dayanır. Çok nadir olarak rakibi yok etse de, esasen var olmak için rakibin varlığına ihtiyaç duyar. Ying-Yang felsefesi ile de uyumlu bir bakış açısı.
Bu bakış açısı aynı zamanda sosyal sermaye açısında da önemlidir. Çünkü Uzakdoğu firmalarının çoğu için sosyal sermaye önemli bir birikimdir. Dünya küçüldükçe ve rekabet ortamı artıkça, firmaların dayanacağı ana kaynak da doğal olarak, toplum içinde vazgeçilemez bir işleve sahip olmak olacaktır. (Günümüzde devletlerin küçülmesi, özelleştirmeyle ekonomiden çekilmesi gibi kavramlarda ilk adımların sesidir)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder