Bakın! Bu ülkede hiç bir zaman gerçekten sınıf mücadelesi diye bir şey olmadı.
Geçmiş zamanlarda bazı romantiklerin ve dönemin akım bakışlarına kapılanlar haricinde bizim ülkemizde, Türkiye de sınıf mücadelesi diye bir kavram ve bunun temeli olacak sosyolojik yapı olmamıştır.
..
Sınıflar, toplumsal katmanlar, "farklı grupların beraberliği, işbirliği veya eşitliği veya kardeşliği" söylemlerinin hepsi, gizliden gizliye toplumu birbirinden uzak ayrı parçalara bölen yapılardır.
.
İnsan insandır. İhtiyaçları temelde aynıdır. Yaptığı iş veya durumu nedeniyle, aralarında farklılıklar aramak ve sınıflandırmak durumu iyileştirmez.
.
İnsanlığın geçmişten günümüze gelişimine ve yapısına baktığımızda gördüğümüz temel yapı şu olmuş.
-İnsanların geçinmesi, yaşaması için hangi üretim yöntemi var ise, örgütlenme de, siyasi yapı da, dini yapılarda ona göre biçimlenmiş.
Toprağa, tarıma dayalı dönemlerde toprak sahiplerinin derebeyliğinden desteklenen krallıklar yönetim erkini elinde bulundurmuş.
Endüstri dönemi ile önce küçük güç odaklarına yani burjuva sınıfı denilen sermaye sahiplerine, yatırımcılara genişleyen yönetim erki, demokrasi uygulamalarını başlatmış. Demokrasi aşamalı olarak yayılmış. Kölelik, Kadınlar ve farklı ırklardan insanların katılımı ile genişlemiş.
Çünkü emperyalist sistemden kapitalistliğe geçiş olurken aynı zamanda liberal etkiler alınmış.
Özellikle tüketicilerin de bir piyasa belirleyicisi olması ile demokrasi tüm toplumlarda tüm bireylere kadar en azından kavram olarak paylaştırılmış.
.
Ama şu var. İnsanoğlu bencildir ve uzun vadeli düşünür. Kendisini güvenceye almak ister.
Şimdiye kadar dünya üstünde hakim olan ekonomik modellerin hepsi batı kültürünün, darwinim ve protestan ahlakını çarpıtmasından güç alan "kazanan-kaybeden" ikileminden almış.
Tez-antitez =Sentez yaklaşımı bile bu mantığa cevap verirken aynı ray'a girmiş yaklaşımlar.
Geçmiş dönemlerin ihtiyaçlarına ve durumlarına cevap vermiş olabilirler. Ama bitti...
Diyalektik mantık hatalı. Günümüz ihtiyaçları ve çözümleri için kısır ve dar.
.
Ülkelerin siyasi ve ekonomik gelişimleri evrim geçiriyor. Bu evrimin -dönüşümün geriye dönüşü yok.
Çünkü üretimin alt yapısı, temeli "bilgi"ye kayıyor.
Şu an geçiş dönemindeyiz. Bu nedenle eski ve tanıdığımız kurumlara, geçmişte denenmiş yaklaşımlar ve çözümler uygun gibiymiş gibi gelse de, bu çözümler eskiyi anmaktan öte değil.
.
Yeni bakış açılarını ve felsefeleri kullanmak zorundayız.
Kuantum bilgisayarları inşaası için insan beyninin çalışma şekli incelendiğinde, ilk ortaya çıkan şey, karar kalma süreçlerinin bir çok verinin olasılık dalgalarının süperpozisyonundan oluştuğu olmuş.
http://yenievrenebirbakis.blogspot.com/2018/06/sistemler-nasl-olusuyor.html
Bunun açıklaması, bir karar almak için gözönüne aldığımız her bir durumun 0-1 arası olasılıkları var. Aslında lineer olarak biz bu olasılığı 0 veya 1 olarak yuvarlayarak değerlendriiyor olsakta, gerçekte aradaki sonsuz sayıda olasılıktan biri;
yani karar için <<k>> dersek; 0<k<1 arasında bir yerde oluşuyor.
Bir karar almak, üretmek bir sistemdir. Her bir kararı, onu oluşturan alt değişkenlerin farklı yüzdelerindeki süperpozisyonlarından alırız.
Yani bir değişken için örnek olarak; 0.33 +/- 0.05, bir başka değişen için, 0.45+/- 0.07, bir başkası için, 0.82+/- 0.02 gibi aralıklar içinde bulunduklarında bir karar üretiriz.
Bu diyalektik'in 0 veya 1 mantığından çok daha üstün üstelik esnek bir yapıdır. 0 veya 1 mantığı basitliğinden dolayı hızlı sonuç üretir ama bu sonuç ancak belirli şartlarda ve imkanlarda doğrudur. Aksi halde geçersizdir.
18nci ve 19ncu yüzyıllarda Ülkemizde hiç bir zaman (Cumhuriyet dönemine kadar) ciddi bir sanayileşme hamlesi olmamıştır. İşçiye gereksinim olmadığı için, batıda gelişen işçi kültürü ve çözüm önerileri gerilerden takip edilmiştir.
Toplum yapımız islam hukukuna dayalı bir eşitlik anlayışı ile insanları eşit, görev ve sorumluluk olarak farklı tanımlamıştır.
Soyluluk, asalet, paryalık gibi kavramlar zayıf temeller bulmuşlardır.
.
Çalışma yaşamına yönelik mevcut hakların hiç biri temelden gelişrilmemiş, batıdan geriden gelinme nedeniyle taklit edilerek alınmıştır. Yani çalışanlara verilmiştir.
.
Batı kültürü, satranç oynar. Ticarette, ekonomide, toplumsal hayatta, sporda... Oyunun sonunda bir taraf yenilir ya da yok edilir.
Sorun çözmek bile rakibin yok edilmesine veya etkisizleştirilmesine dayanmıştır. Örneğin batının yürütttüğü savaşlara bakın. Eğer kazanmışlarsa, sorun çözülmüştür.
Oysa sorun çözülmüyor, sadece bastırılıyor. Sorun nedenlerinden biri yok edilerek hem de...
.
Doğu kültüründe ise hayati tehlike olmadıkça rakip yok edilmez. Çünkü o bir denge unsurudur. Onun yerine "Go" oynanır. 361 köşegen üzerine yerleştirilen 180 +181 taş ile oynanan bu oyun, satrançtan binlerce kat daha fazla hamle olasılığı içerir.
Ana amaç, rakibi yok etmek değil, onunla beraber yaşarken, mümkün olan en ferah alanı sağlamaktır.
Yani onun gücünden de faydalanmaktır.
...
Bunları yazma sebebim, grup içinde zaman zaman artık benimsemediğim ve tasvip etmediğim eski sol görüş ve ideolojileri hatırlatan anekdotlar görmem.
Varyasyonlarıyla beraber, ne sağ, ne sol... İkiside bana göre köhne...
.
Eğer bu güç birliğinde hedefe ulaşmada bu tür, benimsemediğim araçlar kullanılacaksa, ben yokum...